İngiltere Türk Dernekleri Federasyonu ve İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Jale Özer, kaleme aldığı bir yazı ile Lozan Anlaşması’nın 96. yılını kutladı.
Özer yazısında Lozan Anlaşması’nın tarihi gelişimini ve yaşanan olayları ele alıp, anlaşmanın çağdaş Türkiye için önemine değindi.
Özer’in yazısı şöyle:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin Tapu Senedi Lozan Antlaşması’nın 96.yılını büyük bir onurla idrak ediyoruz.
Lozan, Mustafa Kemal’in Nutuk’ta belirttiği gibi “Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış, büyük bir yok etme eyleminin (suikastın) kırılıp önlenişini bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasal utku anıtıdır.”
Bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı, “Almanya İmparatorluğu, Avusturya Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan” ile İtilaf Devletleri “İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya ve Yunanistan” arasında 1914’te başlamış, 1918’de bitmişti. Çarlık Rusya 1917 Bolşevik devrimiyle yıkılıp yerine Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ( SSCB) kurulunca Rusya savaş dışı kalmıştı. Yine bilindiği gibi, İtilaf devletleri, ittifak devletlerini yenmişti. Osmanlı devleti de yenik sayılmış ve ateşkes istemek durumuna düşmüştü. 30 Ekim 1918’de yapılan Mondros Mütarekesi ile toprakları kapışılıp işgal edilmiş ve bu yok oluş sürecinde SEVR Antlaşması dayatılmıştı. Ama Padişah Vahdeddin’in, başta İngiltere olmak üzere emperyalist ülkelere Sevr Antlaşması ile devrettiği Anadolu ve Trakya’mızı, Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin destan yazarak gerçekleştirdiği Kurtuluş Savaşı’mızın diplomatik alandaki başarısıyla taçlandırdığı Lozan Antlaşması’yla bu emperyal oyunlar tamamen bozulmuştur.”
“Lozan’ın ne büyük bir zafer olduğunu kavramak için çocuklarımıza, Mustafa Kemal önderliğinde gerçekleştirilen Cumhuriyetimizin yırtıp attığı Emperyalistlerin dayattığı Sevr Antlaşması’nın nasıl bir ölüm fermanı olduğunu anlatmalıyız. Sevr, topraklarında birçok ülkenin kurulmasına olanak veren, Ankara ve çevresinde küçücük, denizden ırak bir toprak parçasına hapsedilen yenilmiş, gururu kırılmış, askeri gücü elinden alınmış bir İmparatorluğa dayatılan ölüm fermanıdır.
Lozan Barış Antlaşması dünyamızda tarihin derinliklerinden beri yapılagelen barış antlaşmaları içinde farklılıklar da taşıyor. Bunlardan biri, Lozan Barış Antlaşmasının emperyalizm çağında ve emperyalizme karşı verilen “ilk kurtuluş savaşı” oluşunun dünya tarih tutanağına geçmiş olmasıdır. Bununla ülkemiz, emperyalizme bağımlı, sömürge-yarı sömürge, köle ülkelerin başlattıkları emperyalizme karşı bağımsızlık savaşlarının da onurlu öncüsü olmaktadır.
İkinci önemli fark ise, barıştan hemen sonra, 29 Ekim 1923’te, T.B.M.M. hükümetinin cumhuriyeti ilan etmesi, bununla kayıtsız şartsız egemenliği ele geçiren Türkiye halkı yönetim biçiminden kıyafet devrimine, şapka devriminden harf devrimine, dil devriminden Medeni Kanunun çıkarılmasına, eğitim devrimine, tarih devrimine adeta koşmuş ve yaşam biçimi yeni ve modern bir aşamaya ulaşmıştır. Artık, Türkiye Cumhuriyeti çağdaş dünyanın yolunu tutmuş bir devlettir ve de antiemperyalist düzlemde demokratikleşmeye yönelmiştir. İnsanlar artık “kul” değil bireydirler. Padişahın tebaası değil bağımsız Cumhuriyetin yasalar önünde eşit ve özgür yurttaşlarıdır. Dahası mecelleyi yerle bir ederek, modern hukuku seçmeleri ve de bilimsel-laik eğitimi rehber edinmeleri onları yolu kesilemeyecek bir millet yapmıştır. Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan millet, Türk Milleti.
Bu yüzdendir ki; Lozan Antlaşması özgür ve bağımsız bir ulusun doğmasına sebep olan iradeyi, Sevr ise kendi çıkarları için ezilmiş ve sömürge olarak yaşamayı kabul etmiş bir anlayışı temsil etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu olan Lozan Barış Antlaşmasının ilke ve değerlerine sahip çıkmak her Türk vatandaşının görevi olmalıdır. Unutulmamalıdır ki; çok zor şartla kazandığımız bu özgürlük ve bağımsızlık mücadelemiz, her türlü emperyal oyunlara boyun eğmeyeceğimizin en büyük kanıtıdır. İnanıyor ve diyoruz ki: Böyle bir geçmişi olan Türk Ulusuna umutsuz olmak yakışmaz. Ancak bulunduğumuz bu karanlık durumdan Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine dönülerek, laiklik ilkesine, Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkarak ve ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ ilkesini tekrar ana ilkemiz yaparak çıkabiliriz.
Cumhuriyet’imizin kazanımlarıyla büyümüş bizler, bu ülkemizin tapusunu hep onur bildik ve hep savunduk. Emperyalistlerle işbirliği içindeki din satıcılarına karşı da savunmaya devam edeceğiz.”