Premier League’de son flaş transfere Leicester City damga vurdu. Fox lakabıyla tanınan Fox, yıllar sonra Mustafa İzzet’ten sonra ikinci Türk asıllı futbolcuyu renklerine kattı. İsviçre vatandaşı olan son yıllarda İtalya Seri A’da forma giyen tecrübeli futbolcu, Türk basınına kırgınlığı nedeniyle söyleşi yapmıyor.
Gökhan İnler’in, bundan yıllar önce Türkiye’de yayınlanan haftalık Aksiyon Dergisi’nde yayınlanan (İsviçre’nin altın Türk’ü: Kalbim Türkiye’de kaldı) başlıklı ropörtajında Türkiye sevgisini de anlatmış. Derginin 23 Ağustos 2008 tarihli sayısında Behram Kılıç imzasıyla yayınlanan söyleşi aşağıda;
İsviçre Millî Takımı’nın gözdesi Gökhan İnler, Türkiye’de oynamak ve Türkiye formasını giymek için yapmadığını bırakmamış! Ama kendisine ilgi gösterilmeyince ‘İsviçreli’ olmuş. Gökhan, içini Aksiyon’a döktü.En büyük hayali millî takımda oynamaktı. Ay-yıldızlı forma, rüyalarını süslüyordu. Önce Ümit Millî takımında forma giydi. Ümitlerin İskoçya ile oynadıkları karşılaşmada oyuna ikinci yarıda girmişti. İyi oynadığını düşünüyordu. Artık hayallerine bir adım kalmıştı. Davet üzerine davet bekledi. Menajerini devreye soktu. Ama ne arayan vardı ne soran. Bir gün yaşadığı ülkenin millî takım teknik direktörü önemli bir konuda konuşmak için randevu istedi. Buluştular. “Seni uzun zamandır takip ediyorum ve çok beğeniyorum. İsviçre Millî Takımı’nın senin gibi bir oyuncuya ihtiyacı var. Ailemize katılmanı istiyorum. Seni aramızda görmek bizi mutlu edecektir.” Şaşırmıştı. Böyle bir teklifi anavatanından almak için aylarca beklemişti. Bu yaşlı adam kendisine değer verdiğini de öylesine hissettirmişti ki. Yine de ‘bir düşüneyim’ dedi. Hayatta hiçbir işini yarım bırakmamıştı. Dönüşü olmayan bir yoldaydı. Ve kararını verdi. Ak saçlı hocaya haber gönderdi. “Aranızda olmak beni mutlu eder. Davetinizi kabul ediyorum.”
AKSİYON RÖPORTAJI İÇİN İKNA OLDU
Avrupa Futbol Şampiyonası’nda İsviçre’yi 2-1 mağlup ederek 2006 Dünya Kupası baraj maçının rövanşını aldık almasına ama aklımız o maçta bize karşı oynayan 3 Türk’te kaldı. Forvet hattında Eren Derdiyok ve Hakan Yakın, ön liberoda da Gökhan İnler bize karşı forma giymişti. Çoğumuz Eren ve Gökhan’ı ilk kez bu maçta izleme fırsatı bulduk. Bu iki oyuncu da bizde buruk bir tat bıraktı. İlgisizliğimiz ve umursamazlığımız yüzünden İsviçre Millî Takımı’nı tercih eden bu oyuncuları nasıl da kaptırmıştık?
Hakan, Eren ve Gökhan maç öncesi Türk basınında çıkan bazı haberlere bozulmuşlardı. Onun için kimseyle konuşmadılar. Ancak Aksiyon Gökhan’ı çok yakın bir dostunun da devreye girmesiyle röportaj için ikna etti. Zürih’te futbolcunun menajerinin ofisinde gerçekleşti bu sohbet. Gökhan’ın bugünlere gelmesinde büyük rolü olan menajeri Dino Lamberti de başlangıçta sohbete katıldı. Bize Gökhan’ı daha yakından tanımamız için geçmişte oynadığı maçlardan derlenen bir CD hediye eti. Bu CD’de izlediğimiz oyuncuya hayran kaldık. Ondaki meziyetleri kısaca özetleyecek olursak “Oğuz’un tekniği ile Okan Buruk’un rakibi bozan oyun anlayışının harmanlanmış hâli” diyebiliriz.
İtalya Ligi Seri A’da geçtiğimiz sezon 38 maçın 37’sinde sahada kalan bir oyuncuydu Gökhan. Böylesine sert geçen bir ligde en çok oynayan ikinci futbolcu olmayı başarmıştı. Menajeri şampiyona sırasında Beşiktaş’tan teklif aldıklarını söyledi. Bu teklifi nazikçe geri çevirdiklerini de. Sonra ilk izlediği maçta Gökhan’a nasıl da hayran kaldığını anlattı bize. Ardından hemen sahaya inip telefon numarasını nasıl aldığını ve onda büyük bir gelecek gördüğünü de. Gökhan’ın basamakları yavaş yavaş çıkacağını, olması gereken zamanda olması gereken kulüpte olacağını da söyledi.
Röportaj boyunca Gökhan’ın Türkçe kelime hazinesinin yetersiz kaldığı anlarda imdadımıza bize bu görüşmeyi ayarlayan gurbetçi kardeşimiz Korhan yetişti. Çocukluğundan İsviçre Milli Takımı’nı tercih etmesine, daha da önemlisi Türkiye’ye karşı oynamasına kadar az zamanda çok şey sığdırdığı yaşamını bizimle paylaştı. Çoğumuz onun F.Bahçe ve Beşiktaş’ın kapısından döndüğünü duymuşuzdur; ama G.Saray’ın da onu elinden kaçırdığını öğrenmek ‘olmaz bu kadar’ dedirtti bize.
KAYNAKÇI BABANIN FUTBOL DERSLERİ
Gökhan İnler, Tekirdağlı bir baba ile Samsunlu bir annenin oğlu olarak 1984 yılında İsviçre’de dünyaya gelir. Babası kaynak ustasıdır. Çocukluğunda izinleri geçirmek için Samsun’a gittiklerini ve güzel günler geçirdiklerini anlatıyor bize gözlerinin içi gülerek. İsviçre’de okula başladıktan sonra ise epey azalır bu gidip gelmeler. Derken 8 yaşında futbola başlar. Olten takımının altyapısına girer. Babası en büyük destekçisidir. İşten fırsat buldukça da oğlunun antrenmanlarını izlemekte ve ona yaptığı hataları söylemektedir. Babasının bu baskısı ona çok şey öğretir. Bugün oyun sahasındaki soğukkanlılığını küçüklüğünde gördüğü bu baskılara borçlu olduğunu söylüyor Gökhan. “Babam sık sık uyarırdı. Topa öyle vurulmaz, böyle vurulur. Adamını kaçırma diye. Üzerimde onun baskısını hissederdim. Bugün baskı karşısında soğukkanlılığımı yitirmiyorum; çünkü ta o günlerde buna ister istemez hazırlanmıştım.”
FENERBAHÇE KAPI ÖNÜNE KOYDU
Hayalinde hep büyük bir futbolcu olmak vardır Gökhan’ın. Ama bu bir rüyadır başlangıçta. Futbola başladığı ilk günden beri hep orta sahada oynar. Forvet olmasına rağmen Brezilyalı Ronaldo’nun posterleri odasını süsler. Basamakları adım adım çıkar. Yıllar ilerledikçe profesyonel futbolcu olabileceğine olan inancı daha da artar. 1992-1998 yıllarını Olten’in altyapılarında geçirir. 14 yaşında Solothurn’un altyapısındadır. 2002 yılında ise Basel’in paf takımına transfer olur.
2004 yılında Schaffhausen’e geçer. Bu dönemde İsviçre’de yaşayan bir Türk menajeri onu ve yine İsviçre’de top koşturan bir başka gurbetçi Önder Çengel’i denenmek üzere F.Bahçe’nin Almanya kampına götürür. Dönemin F.Bahçe Teknik Direktörü Christoph Daum her iki oyuncuyu da beğenir. 11 Ağustos 2004 yılında F.Bahçe ile 4 yıllık bir anlaşmaya imza atar. Önder ile birlikte artık Samandıra’da yatıp kalkmaktadır. Tuncay, Servet, Semih, Volkan, Alex gibi oyuncuların arasındadır. Bir gün sıranın kendisine geleceğine dair inancı da gitgide artmaktadır. Ancak F.Bahçe bir türlü ona gerekli lisansı çıkartmaz. Lisans için federasyonun tanıdığı sürenin son günü Önder’le birlikte F.Bahçeli yöneticilerin kapısını çalar. Görüşmede Daum da vardır.
Yöneticiler lisans için yeterli vakit kalmadığını ileri sürerler. ‘Sizi sürekli takip edeceğiz’ diyerek de her iki oyuncuyu kapı önüne koyarlar. Daum bu duruma ses çıkartmaz. Gökhan bu noktada Daum’un kendilerini istemediğine dair çıkan haberlerin gerçeği yansıtmadığını, yöneticilerin suçu Daum’a attığını ileri sürüyor. “Bu tavır karşısında âdeta dünyam başıma yıkıldı. 1,5-2 ay kadar Samandıra’da kalmamıza rağmen bize son gün böyle söylemeleri beni çok üzdü.” Ancak o günlerdeki Türk menajeri kolundan tuttuğu gibi onu ve Önder’i yine denenmek için G.Saray’a götürür. G.Saray paf takımı hocası (adını hatırlamıyor, küçük boylu, beyefendi ve kel bir hocaydı diyor) o ve Önder için A takımı çalıştıran George Hagi’ye olumlu rapor verir. Bir hafta antrenmanlara çıkar. O günkü kadrodan Arda’yı hatırlıyor. Hagi de onları görmek ister. İki oyuncu için bir maç ayarlanır.
HAGİ, ÖNDER’E KIZINCA GALATASARAY KAPISI DA KAPANIR; TAM BEŞİKTAŞ’A GİDECEKKEN…
“Maç sabahı bir baktım Önder yanımda yok. Gitmiş. (Sonradan adamın birinin Önder’i ‘seni Beşiktaş istiyor’ diye kandırdığını öğrenecektir.) Ben yine de hazırlandım. Formamı, kramponlarımı giydim. Söylenen saatte sahaya gittim. Benim menajer yanıma geldi. ‘Hagi, Önder’in hareketine kızdı. Sizi izlemekten vazgeçti. Maç iptal’ dedi.” Şaka gibiydi yaşadıkları; âdeta bir yaprak gibi oradan oraya savrulup duruyordu. Ama üzülmesine gerek yoktu. Menajeri bu sefer onu Beşiktaş’a götürür. Evet, 10 gün önce F.Bahçe-Samandıra’daydı, son bir haftayı Florya’da geçirmişti, şimdi de Ümraniye’nin yolunu tutacaktı. Kaç futbolcuya nasip olurdu böyle bir şey!
Beşiktaş’ı Del Bosque çalıştırıyordur. Paf takımında bir hafta denenir ve Del Bosque tarafından beğenilince A takımla antrenmanlara çıkmaya başlar. Her şey gayet iyi gidiyordur; ama bu sefer kulüpler anlaşamaz. Ve Gökhan Türkiye’den acı tecrübelerle ayrılarak gerisin geriye İsviçre’nin yolunu tutar. İsviçre’de de lisans süresi sona erdiği için 2004-2005 sezonunun yarısını oynamadan geçirir. Schaffhausen’in ancak 3 hazırlık maçında forma giyer. O sırada şimdiki menajeri Dino Lamberti ile tanışır. Devre arası Aarau’ya transfer olur. 14 maçta takımın formasını giyerek sezonu tamamlar.
2005-2006 sezonu, Gökhan’ın hayatındaki önemli bir olayın yaşandığı dönemdir. Sezon başı iki lig maçında ilk on birde olmasına rağmen ilk yarının geride kalan maçlarında yedek kulübesindedir. Menajeri ikili ilişkilerini kullanarak ikinci yarı onu Zürih takımına getirir. Burada ikinci yarının tüm maçlarında oynar. Bu sırada Türkiye Ümit Millî Takım hocası Reha Kapsal’ın dikkatini çeker. Aynı günlerde İsviçre ümit takımı da kendisiyle ilgilenmektedir. Ancak o hem İsviçreli yetkililere hem de medyaya verdiği demeçlerde Türk takımında oynayacağını söyler. Derken Kapsal onu ümit millî takıma çağırır.
TÜRKİYE İLGİ GÖSTERMEYİNCE…
Ve 19 Mayıs 2006 tarihinde İskoçya ile oynanan hazırlık maçının ikinci yarısında Türk Millî Takımı’nın formasını giyer. “Çok heyecanlandım. Yıllardır hayalini kurduğum formaydı bu.” Maç 1-1 biter. İyi oynadığını düşünür. Ancak o karşılaşmadan sonra bir daha kapısını çalan olmaz. Ligin ikinci yarısı transfer olduğu Zürih’te 17 maçın tamamında oynar. Takımı 25 yıl sonra şampiyonluğa ulaşır. İkinci yılında da çok başarılı maçlar çıkartır. İsviçreliler bir kez daha kapısını çalarlar. “Aslında beni daha önce istiyorlardı ama ben Türkiye’den yana tavır koyunca vazgeçmişlerdi. Sonra baktılar Türkiye’den ilgilenen yok. Bir kez daha benimle temasa geçtiler.”
Bu sefer devreye İsviçre A takım hocası Kobi Kuhn girer. Buluşurlar. “Bana uzun süredir seni takip ediyorum. Bizim takımın senin gibi bir oyuncuya ihtiyacı var. Ailemizin bir parçası olmak ister misin?’ dedi. Bana değer verdiğini gözlerinde gördüm. Gerçekten bunu hissettim. Çok samimiydi. Ben yine de bir düşüneyim dedim. Çünkü hayalim hep ay-yıldızlı formayı giymekti.” Ama ne arayan vardı ne soran. Bir karar vermesi gerekiyordu Gökhan’ın. Ve vereceği kararın geriye dönüşü yoktu. İyice düşündü. Durum gayet netti. Bir taraf kendisini istiyordu, diğer taraf ise yüzüne bakmıyordu. “Vereceğim karar yarım yamalak bir karar olmamalıydı. Ben hayatım boyunca bir işi yarım bırakmadım. Yaparsam tam yapardım. Sonuna kadar İsviçre Millî Takımı için oynayacağına iyice kanaat getirdikten sonra bu daveti kabul ettim. Onlara ‘aranızda olmak beni mutlu eder’ diye haber gönderdim.”
F.Bahçe, Beşiktaş ve G.Saray’da yaşadığı olaylar. Sonra ümit takımı yetkililerinin onu unutması, bu kararı vermesinde etkili olur Gökhan’ın. “Ben Türk Millî Takımı’nda oynamayacak olmamdan dolayı çok üzüldüm. Bunu beni tanıyanlar iyi bilir. Çok istiyordum ama demek ki kısmet değilmiş.”
İSVİÇRE’NİN VAZGEÇİLMEZ OYUNCUSU
İsviçre Millî Takımı’nın formasını ilk 2 Eylül 2006’da Venezüella ile oynanan maçın son 9 dakikasında giyer. Ardından takımın ilk on birinin değişmezlerinden olmayı başarır. O sezon sonu Zürih’te bir şampiyonluk daha yaşar. 2007-2008 sezonunda ise İtalya Ligi Seri A’nın orta sıralarda yer alan ekibi Udinese’nin yolunu tutar. Gökhan, böylesine zorlu ve sert geçen ligde sezon boyunca 38 maçın 37’sinde oynar. 2 gol atar. Aynı zamanda en iyi yabancı oyuncular arasındadır.
Ve Avrupa Futbol Şampiyonası… İsviçre’nin ev sahibi olduğu bu şampiyonanın kuraları çekildiğinde Türkiye ile İsviçre’nin aynı gruba düşmesi Gökhan için sürpriz olmayacaktır. “Ben Türkiye’nin eleme maçlarını takip ediyordum. Zaten İsviçre’yi tercih ettiğim günden beri bir gün Türkiye’ye karşı oynayacağımı da biliyordum. Ve o günler içimden bir ses Türkiye elemelerde başarırsa bizim gruba düşecek diyordu.”
Kuralar çekilir. Türkiye, İsviçre ile aynı gruba düşer. Gökhan bu duruma hiç şaşırmaz. Peki ya sonra? “Biz Çeklere karşı çok iyi oynadık. Yenildik. Türkiye de yenildi. İkinci maç iki takım için de zordu. Ama bizim için de zordu. Takımda Hakan ve Eren’le birlikte üç Türk’tük ve Türkiye’ye karşı oynayacaktık. Ben kendi adıma konuşayım. Benim hissim başkaydı. Bir zamanlar Türk Millî Takımı için oynuyordum. Ama şimdi onlara karşı oynayacaktım. Maç öncesi çok heyecanlandım. Ama sahaya çıkana kadardı bu heyecan. Çünkü sahaya çıktığımda her şey geride kalmıştı. Ve artık İsviçre için her şeyi yapmam gerekiyordu. Ve ben de bunu yaptım.”
TÜRK TAKIMINDAN BİZE SÖZLÜ SATAŞMA OLMADI
Maç öncesi Eren ve Murat ile aralarında gol atarsak sevinmeyelim gibi bir konuşma yapmadıklarını söylüyor. “Ben öyle bir konuşmada yoktum. Ama Hakan ve Eren forvetti; onlar konuşmuşlarsa bilemem. Üçümüz sadece bu karşılaşmanın hayatımızdaki en özel maç olduğuna dair konuştuk. Onun dışında başka bir şey konuşmadık.” Hakan’ın gol attığında sevinmemesini normal karşılıyor Gökhan. Maç öncesi Kobi Kuhn’un Türkiye’ye karşı kendilerini motive ederken farklı bir tavır sergileyip sergilemediğine dair ise “O bizi tanıyor. Böyle bir konuşma yapmaması gerektiğini, bizim elimizden geleni en iyi şekilde yapacağımızı çok iyi biliyor. Onun için bize özel bir motivasyon uygulamadı.”
Peki çok az bir süre de olsa beraber oynadığı Volkan, Servet, Semih, Tuncay, Arda gibi oyuncular maç içinde kendilerine tacizde bulunmuş muydu? “Bizi rahat bıraktılar. Asla sözlü bir sataşma olmadı. Gayet anlayışlıydılar. Zaten onlar beni çok iyi tanıyor. Onlarla bir arada oynamak istediğimi biliyorlar. Ama kısmet değilmiş. Ben de farklı bir takımda onlar gibi millî olmayı başardım. Beni anlayışla karşıladıklarını çok iyi biliyorum.” Gökhan aynı şekilde akrabalarının ve tanıdığı Türklerin de kendisine hiçbir şekilde ‘ne olur bize karşı oynama’ gibi bir şey söylemediklerini belirtiyor. “Telefonumda kayıtlı olan hiç kimse benden aksi bir ricada bulunamazdı. Çünkü benim hangi şartlarda İsviçre takımını tercih ettiğimi biliyorlardı. Yapım gereği de işimi yarım yapmam. Çıkarım aslanlar gibi oynarım. O maçta da öyle yaptım.”
Kobi Kuhn’un maç öncesi kendilerine ‘Çeklere karşı iyi oynadınız. Bugün de aynı futbolu oynayın’ dediğini anlatan Gökhan İnler, devreyi 1-0 önde kapattıklarında, içerde hocanın sahanın ağır olmasından dolayı ikinci toplara dikkat etmeleri için kendilerine uyarılarda bulunduğunu dile getiriyor. Hakan Yakın’ın bomboş durumda topu dışarı attığı pozisyon için ‘Allah bize yardım etti’ dediğimizde ise ‘İlk yarıda da Allah bize yardım etti. Arda’nın kafa vuruşu direkten döndü. O gol olsa maç bizim için çok zor geçerdi” diyor. Son dakikada Arda’nın attığı golle yıkıldıklarını, soyunma odasında hiç kimsenin konuşmadığını, herkesin kafasını öne eğerek üzüldüğünü de bizimle paylaşıyor Gökhan: “Şampiyona bizim için o anda bitmişti. Bu duruma birkaç gün üzüldük. Sonra son maç için yeniden toparlandık. Portekiz’e karşı kazanıp, görevi bırakacak hocamıza bir hediye vermek için birbirimize söz verdik.” İsviçre, son maçında Portekiz’i Hakan’ın 2 golüyle 2-0 mağlup etmeyi başardı.
TÜRKİYE ÇEK MAÇINI KAZANINCA ÇOK SEVİNDİM; KAPIM AÇIK
Gökhan, Portekiz maçı bittikten sonra soyunma odasında ilk Türkiye’nin Çek maçını sormuş. Türkiye’nin 3-2 kazandığını duyunca da çok sevinmiş. Onun kalbi Türkiye için atıyor. Küçüklüğünde Beşiktaş’ı tutan Gökhan bir gün Türkiye’de oynar mısın sorusuna ise “Hiçbir kapıyı kapatmam. Yönetim ve hoca bana değer verirse neden olmasın?” diyor. “Geçmişte bana bakmadılar. Her genç Türk gibi Türkiye’de oynamak istedim. Ama olmadı. Eğer G.Saray, Beşiktaş, F.Bahçe ve Ümit Millî takımda yaşadıklarım olmasaydı İsviçre Millî Takımı’nı tercih etmem bende bir baskı oluşturabilirdi. Ama bugün bu takımı tercih ettiğim için üzerimde hiçbir baskı hissetmiyorum. Çünkü ben Türkiye’de oynamak için her şeyi yaptığıma inanıyorum.” (AKSİYON DERGİSİ-23.8.2008)