NOSTALJİK tarzı ve buğulu sesiyle dinleyenleri büyüleyen Gökçe Kılınçer ile Londra’da keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Yeni çalışmaları ve Londra’da ki yaşamı hakkında da sorular yönelttiğimiz Kılınçer’in samimi cevaplarından derlediğimiz röportajımızı keyifle okumanız dileğiyle.
Eski Türk filmlerindeki tadı ve lezzeti alabildiğimiz şarkıların var. Bu nostaljik şarkılar ortaya çıkarken eminim etkilendiğin bir film, bir şarkı veya bir hikaye vardır…
Bazı şeylerin zamanla nasıl değiştiğini gözlemlemek ilginç. 80’lerde yeni teknoloji ilgimizi çekiyordu ve özel efektler ‘yeni bir şey’ idi. Davul makineleri, gerçek davulcuların yerini almıştı. Gitaristler daha hızlı, daha teknik çalmaya başladı. Rayban gözlükleri burunlarına kadar inen, uzun saçlı gitar kahramanlarımız oldu. Birçok şey yapaydı. Şimdi bu devir kapandı. Kişisel olarak, teknolojiden yorulduğumu söyleyebilirim. Çünkü teknoloji mutluluk veremez. Teknoloji bir araç ve sadece öyle kalmalı. Müziğin kendisi olmamalı.
Büyüklerimiz daha basit müzikler dinliyorlardı. İyi bir şarkı için hisleri vardı. Müzik onları mutlu ediyordu. Ben de o dönemlerdeki müziklerden ve filmlerden etkilendim. Tek bir isim vermek mümkün olmasa bile, içselleştirdiklerim genellikle klasikler. Yalın, gerçek ve samimi. Bu bir gün Elvis Presley, diğer gün Zeki Müren…Başka bir gün Ertem Eğilmez filmleri, daha başka bir gün ise Bob Marley ya da James Brown olabiliyor mesela… Ah bir de Neşet Ertaş var… Onu çok severim.
“Sev Derim”ve “Neyleyim”, yeni iki şarkım, 14 Eylül’de Hicazplaks yapımcılığında, 45’lik plak formatında ve tüm dijital platformlarda dinleyicisi ile buluştu. Söz ve müzikleri bana, prodüktörlüğü ise Bobina’ya ait. Şarkıların kayıt ve miksleri, Londra-Dalston’da Hicaz Stüdyo’sunda gerçekleşti. İkinci stüdyo albümümü, 2018’in sonuna doğru sunmaya hazırlanıyorum. “Sev Derim” ve “Neyleyim” bu albümde yer alacak şarkılardan ikisi. Geçen sene stüdyoda ard arda yazdığım şarkılar. Son müzik paylaşımımdan bu yana 2 sene geçti. Bu yüzden, albümden hemen önce, müzik severlerle bir yerine iki şarkı paylaşmak istedim. “Sev Derim” nostaljik disko elementlerinin olduğu, “Neyleyim” ise orta doğu ve batı melodilerinin harmanlaşmış bir karışımı olan klasik melodiler içeriyor. 45’lik plak formatında, şarkıları kaydedildiği ilk halleriyle sunmak istedim. Yani plak severleri özellikle “Sev Derim” ile ilgili bir de sürpriz bekliyor!
Dijitaller ise şarkıların yeniden mikslenmiş versiyonları. Dizi ve filmler için de şarkılar yaptığını biliyorum. Sinema ve müzik gibi sanatın kalbi bir ülkede olman, bu çalışmalara da olumlu bir fayda sağladı mı? Bu şehrin hemen hemen her bölgesinde 100’den fazla dil konuşuluyor. İnsanoğlunun yarattığı bu farklı kültürlerle içli dışlı olmak, müzik açısından çok büyük bir zenginlik. Gözlemlerim, müzikte neyin kalıcı olduğuna ve groove’a dair birçok ipucu verdi. Dalston’da Hicaz Stüdyo’sunda (yardımsever bir ses kayıt ve müzik prodüksiyon stüdyosu) bu çok kültürlü oluşumun eseri olan müzik türlerini her gün kayıt ediyoruz. Şarkı yazmak ve söylemek kadar, bu işin mutfağında olmaktan da son derece keyif alıyorum. Müziklerimin bir kısmı, dizi ve filmlerde kullanıldı. Aşık olduğum müzik sedasının, beni etkilediği kadar kitleleri de etkilediğini görmek çok umut vericiydi.
Havasından kimi zaman şikayetçi olsam da müzik ve bu çok kültürlülük durumu beni burada uzun süre kalmaya ikna etti.
Albüm sonrası Türkiye ve Londra ile ilgili planların neler?
2019’da Türkiye ve Avrupa turnemiz olacak. Stüdyo şu an için oldukça yoğun, kendi hikaye ve şarkılarımın dışında, bir çok proje kayıt ediliyor. Bu yoğunluğun meyveleri yakın zamanda dinleyicisi ile buluşacaktır.
Benim için müzik yazmak ve yapmak, içinde mutluca yaşayabildiğim, soyut bir ortam yaratmak ile eşdeğer ve bu soyut ortamda, insanlar kendilerinden bir şeyler bulabiliyor ve mutlu olabiliyorsa… İşte bu en mükemmeli.