Dünyanın en güçlü devletinin başına geçen Donald Trump’ın yapmaya çalıştığı nedir? İçe kapanmak. Sınırlara duvar çekmek. Mültecilerin ve özellikle Müslümanların ülkeye girişini engellemek. Bunun sloganı “Önce Amerika”. Belli ki seçmenler de buna inanmış. İngiltere’nin Brexit kararını da içe kapanma olarak niteleyebiliriz. İngiltere, devlet sınırlarını kontrol altına alacak, mültecilerin girişini engelleyecek ve sorunlarını çözümleyecek. Avrupa’da ve dünyada popülist veya milliyetçi olarak nitlenen tüm hareketlerde aynı özelliği görmek mümkün. Hollanda’da Geert Wilders, Fransa’da Marine Le Pen, Almanya’da Almanya için Alternatif (AfD) üç aşağı beş yukarı benzer şeyler söylüyorlar. Wilders, ülkesindeki Müslümanları kovacak. Le Pen Fransa’yı Euro bölgesinden ve belki AB’den çıkaracak, mültecilerin ülkeye girmesinin önüne engeller koyacak. Belli ki dünyadaki hızlı değişim süreçleri karşısında korkuya kapılan, geride bırakılan kesimler çözümü içe kapanmakta, sınırlara fiziki veya yasal duvarlar çekerek bunların arkasında “mutlu” yaşam sürdürme hayali görüyor. Bu eğilim sadece birkaç ülke ile sınırlı olmadığına göre ciddi olarak üzerinde durulması, analiz edilmesi gerekir.
Peki içinde yaşadığımız dönemin sorunlarına cevap içe kapanma olabilir mi? Kesinlikle olamaz. Dördüncü Endüstri Devrimi’ne doğru hızla yol aldığımız bir dönemde içe kapanmak, duvarlar çözüm olamaz. İlk fabrikalar kurulduğu zaman işçiler sorunlarının makinelerden kaynaklandığını sanarak makineleri kırmaya başlamışladı. Şimdi duvarları, içe kapanmayı çözüm sananlar makineleri kıran işçilere benziyorlar. Global-yerel (ulus devlet) diyalektiğinde sadece yereli, yani devlet sınırlarını temel alarak bir yere varmak mümkün değil. Devletlerin varlığı ve önemi yarın ortadan kalkmayacak. Ama, vardığımız noktada devletlerin tek başına çözemeyeceği, uluslararası işbirliğini, ortak karar alma mekanizmalarını gerektiren sorunların sayısı giderek artıyor. Küresel ısınma bunlardan sadece biri. Popülist veya milliyetçi hareketler global olanı reddederek sorunlara çözüm bulamazlar. Bu kesimler global sorunları reddederek işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. Örneğin Trump küresel ısınma sorununu reddediyor. Ama, reddetmek sorunu çözümlemiyor.
Bu yazının ilham kaynağı “Sapiens: İnsanlığın Kısa Tarihi” ve “Homo Deus: Yarının Kısa Tarihi” kitaplarının yazarı Yuval Noah Harari ile TED Talks’ta yapılan bir sohbettir. “Nationalism vs. globalism: The new political divide” başlıklı bu sohbette Hariri 21. yüzyılda sağ-sol kavramlarının büyük oranda anlamını yitirdiğini, bunun yerini globalizm-yerelcilik (milliyetçilik) çatışmasının aldığını söylüyor. Kendisi yerel, ulusal olanın önemini reddetmeden globalden yana tavır koyuyor, global sorunlara global çözümler üretebilecek yapılarla (bir tür global yönetim) ileri gidilebileceğini savunuyor. Popülist hareketlerin çözümü geçmişte aradığına işaret ediyor. Trump’ın “Amerika’yı yeniden büyük yapalım” sloganı geçmişte var olan güçlü Amerika’ya geri dönüşü ima ediyor. Rusya’da Putin Sovyetler Birliği veya Çarlık Rusya’sına geri dönüş vaad ediyor. Hariri’nin ülkesi İsrail’de aşırı sağ iki bin yıl öncesine geri dönmek istiyor. Türkiye’deki Osmanlıcılık, yeni Osmanlıcılık söylemlerini de buraya oturtabiliriz. Hariri, geçmişe bakarak geleceğin sorunlarını çözümlemenin mümkün olmadığını hatırlatıyor.
Harari, küresel ısınma, salgın hastalıklar gibi global sorunlara vurgu yapıyor ama esas üzerinde durduğu konu teknolojik gelişmelerin yaratacağı alt üst oluşlardır. Bu değişiklikler çok uzak gelecekte olmayacak. 15-20 veya bilemediniz 30 yıl sonra çok farklı bir yapı içinde olacağız. Robotlar insanların yaptığı işlerin çoğunu devralacak. Fabrikalar ABD gibi gelişmiş ülkelerden Çin, Bangladeş, Vietnam gibi iş gücünün ucuz olduğu ülkelere kaydığı zaman bu ülkelerin insanları istihdama kavuşmuştu. Şimdi hızla yaşanmakta olan teknolojik gelişmeler Bangladeş’teki insanları da işsiz bırakacak. Teknolojik gelişmeler zengin olmayan ülkelerde daha büyük sorunlara neden olacak. Popülistler işsizliğin nedeninin mülteciler olduğunu savunuyorlar. İstatistikler ise işsizliğin esas kaynağının teknolojik gelişmeler, robotlar olduğunu gösteriyor. Sınırlara duvar çekmek, Brexit çözüm olmayacak. Bildiğimiz dünya hızla değişiyor ve değişecek. Buna kızmak, tepki göstermek, Trump’a, Brexit’te oy vermek durumu değiştirmiyor. Hariri, genç kuşakları Dördüncü Endüstri Devrimi’nin ihtiyaçlarına göre eğitmenin önemine de işaret ediyor. Buna şimdi başlamalıyız çünkü 10-15 yıl sonra iş piyasasının talepleri çok değişmiş olacak. “Yeni teknolojilere” uygun eğitim alanlar iş bulacak, diğerleri işsiz kalacak.
İçinde yaşadığımız ve gelecek dönemin sorunlarına içe kapanarak değil uluslararası işbirliğini, buna uygun kurumları geliştirerek çözümler üretebiliriz.