Çok uzak olmayan bir geçmişte heyecan ve umut kaynağıydı. Yükselen bir güçtü. Bölgesinde model olarak görülüyordu. Barış ve işbirliği aktörüydü. Diplomasisi ilgiyle izleniyordu. Sözü dinleniyordu. Dünyaya açılıyordu. Dünyayla barışıktı. Ekonomisi hızla büyüyor, halkın refahı artıyordu. Küresel ekonomi ile uyum içindeydi. Demokrasiyi güçlendirecek adımlar atılıyor, özgürlükleri genişleten reformlar uygulanıyordu. Müslüman bir ülkede de demokrasinin hayata geçirilebileceği konusunda örnek gösteriliyordu. Kürt sorununun çözümü konusunda ciddi çaba harcanıyordu. Geleceğe umutla bakılıyor, geleceğe yönelik “çılgın” projeler hazırlanıyordu. Ülke, ekonomisi, demokrasisi ile dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasına girecekti. Bu ülke Türkiye’ydi.
Şimdi bu Türkiye’nin yerinde yeller esiyor. Baktıkça insanı üzüntüye sürükleyen, içini karartan bir Türkiye var karşımızda. İyimserlik yerini öfke, kavga, tehditler, baskılara bıraktı. OHAL’le yönetilen bir Türkiye. Bu tablodan memnun olanlar olabilir. “Büyüklerimiz böyle münasip görüyorsa doğrudur” görüşü desteğe sahip olabilir. Ancak durumun kötüye gitmekte olduğunu görmek zor değil. Başbakanın “Başkanlık sistemini kabul etmezseniz ülke bölünebilir” mesajı varılan noktayı özetliyor. 14 yıldır iktidarda olan bir parti “Ülke niçin bu noktaya geldi?” sorusunu sorduğu zaman suçu sadece kendinden olmayanlarda buluyor, kendinde hata görmüyorsa ne diyelim? Ülkeyi ya OHAL’le, ya da Doğu’ya özgü başkanlık sistemi ile yönetebileceklerini ortaya koyuyorlar. Artık normal yöntemlerle ülkeyi yönetmek mümkün değil. Yazık.
Türkiye gazetelerini okumak insanın içini karartıyor. Hoş okunacak gazete de kalmadı. Bir zamanların çeşitlilik arzeden basınının yerinde yeller esiyor. Şimdi gazetelerin ezici çoğunluğu hükümet yanlısı. Televizyon kanalları da öyle. Giderek Sovyet basınına veya Putin Rusyasının basınına benziyor. Cumhuriyet gazetesi de susturulursa basın özgürlüğü kalacak mı? Özgür basın olmadan bir ülke sorunlarını ciddi olarak tartışamaz, çözümlere ulaşamaz. Özgür basın olmadan demokrasiden söz edilemez. Kaç kez tekrarladık. Demokrasi sadece seçimler değildir. Türkmenistan, Özbekistan gibi ülkelerde de seçimler yapılır. Bu, diktatörlük oldukları gerçeğini değiştirmez. Türkiye, Türkmenistan, Özbekistan gibi mi olacak? Hedef bu mu?
Geçmişte gündemi özgürlükleri genişletmek olan Türkiye’nin şimdiki “çılgın projesi” idam cezasını geri getirmek. Sanki idam cezası geri gelince ülkenin bütün sorunları çözümlenecek. İdam cezası hiç bir şeyi halletmez. Yeni sorunlar yaratır, yaralar açar. Bunu öncelikle Türkiye’deki İslamcıların bilmeleri gerekir. Çok eleştirdikleri 1923-27 İstiklal Mehkemeleri dönemini, darbeler dönemlerini geri mi getirecekler? O dönemlerin tarihini yeniden okusunlar. Bugünlerle benzerlikler görecekler. Türkiye tek parti dönemine, darbeler dönemlerine benzemeye başladı. İktidardaki ideoloji farklı. Ama uygulamalar benziyor. Oluşturulmak istenen siyasi sistem de benziyor. Resmi ideolojinin propagandasının yapıldığı, diğer görüşlerin farklı şekillerde bastırıldığı, susturulduğu bir sistem.
Türkiye’nin ekonomik durumunun da iyiye gitmediğini görmek için büyük ekonomist olmaya gerek yok. İktidar içinde de bunu görenler var. Burada ayrıntılı ekonomik analiz yapacak yerimiz yok ama gelecek dönemin zor olacağı belli. Türkiye’den dünyaya yansıyan tablo ile dış yatırım çekmek giderek zorlaşıyor. Türk Lirası’nın durumu malum. İşsizlik artıyor. ABD Merkez Bankası’nın faizle ilgili beklenen kararı sonrasında durum daha da zorlaşacak. Ekonomiyi yönetenlerin önünde zor seçenekler olacak. Enflasyonu artırmakla işsizliği artırmak arasında seçim yapmaları gerekecek. İkisi de kötü. Siyasi durumla ekonomi sıkı sıkıya bağlantılıdır. Türkiye’nin ekonomik olarak iyi gittiği dönem siyasi olarak da iyi gittiği dönemdi. Bu unutulmamalı.
Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde etmek mümkün değildir. Korkuyla, baskıyla, susturarak, asarak, keserek daha iyi toplum elde edilemez. Bu çok denendi ama sonuç vermedi. Toplumu ileri götüren, dinamik, yaratıcı yapan, çekici kılan özgürlüklerdir, demokrasidir, hukuk devletidir, kuvvetler ayrılığıdır, bunlara dayalı kurumsal yapıdır. Bunun dışında çözüm aramak Türkiye’yi dünya sıralamasında üste çıkarmaz, alta çeker. Başkanlık sisteminin mucizeler yaratacağını sanmak yanılgıdır. Düşünülen sistem olsa olsa Türkiye’yi Ortadoğu’ya, Orta Asya’ya daha fazla benzetecek. Geçen yazımda da vurguladım. Türkiye yol ayrımında. Maalesef iyimser olmak zor. Bu da bizi derinden üzüyor ve bu satırları yazmaya zorluyor.