Site icon Londra Gazete

Tarihten öğrenmek

İnsanlar kendilerinin ve oluşturdukları toplumların, sosyal gelişmelerin geleceğini bilemezler. Bildiğini söyleyenler yalan söylüyor. Siyasal, sosyal olayları öngörmemiz çok çok zordur. Bazı tahminler yürütebiliriz. Bunlar bazen tutar, çoğu zaman tutmaz. Kafadan atma olmayan, belirli bilgi, eğitim, enformasyon temelinde yapılan tahminlere İngilizce’de “educated guess” veya “informed guess” denir. Ama sonuçta bunlar da tahmindir. Geleceği görebildiğini iddia eden ve kendine “fütürolojist” diyenler var. Onlar da  tahmin yürütüyorlar. Demek ki gelecek bize kapalıdır. Açık olan geçmiştir, tarihtir. Elbette gelecekte yaşanacaklar geçmişin tekerrürü olmayacak. Tarih kesinlikle tekerrürden ibaret değildir. Ama, tarihi iyi bilerek, tarihten dersler çıkararak, gelecek konusunda daha doğru kararlar verebilir, daha doğru tercihler yapabiliriz.

Tarihi bilmediğimiz veya göz ardı ettiğimiz durumda hem gelecek, hem de geçmiş bize kapalı olur. O zaman “wishful thinking” temelinde, yani kendi isteklerimizi gerçek sanan kararlar verir ve faturasını ağır öderiz. Tarih bilgisi, tarih bilinci bu açıdan son derece önemlidir. Elbette bize açık olan bu kapıyı kullanmamız o kadar kolay veya basit değil. Tarihten öğrenmek, ders çıkarmak zor iştir. Açıp istediğimizi bulacağımız, “genel geçerli” dersleri içinde barındıran bir sandık değildir tarih. Dersler derinlerdedir. Gerekli dersleri çıkarabilmek için olayı kendi koşulları içinde, diğer olaylarla bağlantısı içinde ele almak gerekir. Tarihten öğrenmek kolay olsaydı çok az hata yapardık. Halbuki tarih çok büyük hatalarla doludur. Albert Einstein’a atfedilen bir söz var: “Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek deliliktir.” Tarihte ve günümüzde bu tür “deliliklerin” örneği çok. Yapılan “delilikleri” telafi etmek çok zordur. Bazen mümkün değildir. Ödenen fatura genellikle ağırdır. Kişisel faturalar sadece o kişiyi ve ailesini etkiler. Toplumsal faturalar ise tüm topluma çıkar. Sonucu daha ağırdır.    İnsanlar ve toplumlar olarak genellikle tarihin derslerini unuturuz. Karşımıza çıkan sorunların, zorlukların geçmişte benzerleri vardır. Biz geçmişte yaşananları ya bilmeyiz, ya da unutmayı, bilinç altına itmeyi tercih ederiz. Sonra da “tarihin geri dönüşünden”, “tekerrüründen” söz ederiz. Veya “tarihin sonunu” ilan ederiz. Tabii tarih “ne geri döner”, ne de “sona erer”. Yoluna devam eder. Ve tarihi kazananlar yazar. Kaybedenler boynu bükük kalır, unutulur. Ülkemizde ve dünyada etkili olmak istiyorsak tarihten ders almak elimizdeki en etkili araçtır.

Hem bireyler, hem de toplumlar olarak geçmişimize, tarihimize baktığımızda seçmeciyiz. Beğendiğimiz yerleri seçer, onları hatırlar, diğer yönleri unuturuz. Dün beğendiğimizi bugün beğenmeyip unutmak istememiz, unutmamız da mümkündür. Kendimize göre tarih “uydurma” kabiliyetimiz de var. Genellikle bunları “dünya görüşümüze, ideolojimize” göre yaparız. İdeolojimize uygun tarih oluştururuz. Kendi düşünceleri ve çıkarları doğrultusunda tarihi “istismar” etmek de mümkündür ve bunun örnekleri çoktur. Tarihi siyasal amaçlarına alet edenlerin sayısı az değil. İçinden seçerek beğendiğimizi aldığımız, uydurmalarla süslediğimiz, ideolojimize uydurduğumuz veya siyaseten istismar ettiğimiz tarih bilgisinin bize hiç bir faydası olmaz, zararı olur. Başkalarının bize “Bak, doğru olan tarih budur”, “Şunu unut, bunu hatırla” telkinlerini de ihtiyatla karşılamak gerek. Onlar kendi çıkarlarına uygun telkinler yaparlar. Kendi tarih bilginize dayanmak, kulaktan dolma bilgilerle yetinmemek, dıştan gelen bilgileri eleştirel süzgeçten geçirebilmek önemli.

Konu kısa bir yazıya sığmayacak kadar uzun. İçinden geçmekte olduğumuz kritik dönemeçte tarihten çıkarabileceğimiz çok genel üç dersle yazıyı bağlayayım. 1. Hem bireyler, hem de toplumlar olarak kendi geleceğimizden öncelikle ve esas olarak kendimiz sorumluyuz. Başarılarımızın da, başarısızlıklarımızın da temelinde kendi tercihlerimiz, kendi eylemlerimiz, kendi kararlarımız vardır. Zora düştüğümüzde başkalarını suçlamanın hiç bir yararı olmaz. Alacağınız cevap “Gözünüzü açsaydınız” olur. Kimse gözünüzün yaşına bakmaz. Haklarınızı başkalarının koruyacağını sanmak yanılgıdır. Örneğin “AB haklarımızı korur” derseniz yanılırsınız. AB bugün var, yarın olmayabilir. Olacaksa ne şekilde olacağı belli değil. 2. Bu dünya güç ve çıkarlar dünyasıdır. Tarih boyunca böyle olmuştur. Gücünüz (ve varsa güçlü dostlarınız) kadar konuşabilirsiniz. Gücünüze göre hak alırsınız. Güç kavramının içinde çok farklı öğeler var. Farklı durumlarda farklı öğeler öne çıkar. Ama zayıf olanların haklarını alamadığı bir dünyadayız. “Uluslararası toplum” denen şey adalete göre değil güce ve çıkarlara göre çalışır. AB’de de esas olan çıkarlardır. Güçsüzlerin ezilmesine göz yumulur. İşte Filistinlilerin, Suriyelilerin, Iraklıların, Afganların durumu. 3. Güçle birlikte hukuki haklar önemlidir. Hukuki haklarınızı sağlama alacaksınız. Tarihten dersler çıkararak kendi kaderini kendi eline almak, sorumluluk üstlenmek hem bireylerin, hem toplumların görevidir.

Exit mobile version