Site icon Londra Gazete

Clinton mı, Trump mı?

Dünyanın en güçlü ülkesi ABD’yi 4 yıl kim yönetecek? Hillary Clinton mı, Donald Trump mı? Bu sorunun cevabı 8 Kasım’da yapılacak seçimlerde belli olacak. Seçimlere az zaman kaldı. İki adayın seçim kampanyası en kritik döneme girdi. Şu anda önde giden Demokrat Parti adayı Hillary Clinton. Anketler Donald Trump’la arayı açtığını gösteriyor. Trump ise adayı olduğu Cumhuriyetçi Parti’nin yöneticileri ile sorunlar yaşıyor. John McCain, Paul Ryan gibi Cumhuriyetçi Parti’nin ağır topları Trump’a desteklerini geri çektiler. Cumhuriyetçi Parti içindeki bu gelişmeler Donald Trump’ın işini zorlaştırıyor ama Trump kendi bildiğini yapmaya devam edecek. Cumhuriyetçi Parti onu kontrol edemez. 8 Kasım’a kadar adayların karşılıklı suçlamaları, saldırıları devam edecek. Kararsız seçmenleri kazanmak için yoğun çaba harcayacaklar.

ABD’deki seçim kampanyasının çok ilginç olduğunu, tartışılan konuların hem ABD’yi, hem de dünyayı yakından ilgilendirdiğini söylemek zor. Bu seçimleri ilginç kılan Donald Trump gibi bir kişinin Cumhuriyetçi Parti adayı olmayı başarması ve kişiliğinin, görüşlerinin yarattığı tartışmalardır. Seçim tartışmaları hep Donald Trump üzerinden gidiyor, onunla ilgili haberlerle boğuluyoruz. Trump, son yıllarda Avrupa’da ön plana çıkan aşırı sağın, yabancı düşmanlığının, “dipten gelen dalganın” ABD’deki benzeri. Belli ki İngiltere’de Brexit kararına yol açan, bir çok Avrupa ülkesinde aşırı sağ popülizmi güçlendiren dinamikler ABD’de de etkili oluyor. Brexit’e destek veren kitlelerin sosyal yapısı ile Donald Trump’a destek verenlerin yapısı çok benziyor. Ekonomik krizin yükünü taşımış, bunun nedenini küreselleşmede, Avrupa entegrasyonunda, mültecilerde gören, genelde eğitim düzeyi düşük, ağırlıklı olarak yaşlı alt tabakaların sisteme tepkisi sözkonusu. Bu tepkiyi hiç küçümsememek gerek. İngiltere, bu tepkinin faturasını ağır ödeyecek. Brexit’in ülke ekonomisine vereceği zararın boyutları yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Yapılan tahminlere göre AB gümrük birliğini terketmenin İngiltere’ye maliyeti yılda 25 milyar Sterlin olacak. Bu durum İngiltere Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nda düşüşe yol açacak.

Uzunca süre Donald Trump’ın ABD başkan adaylığı fazla ciddiye alınmadı. Bu hataydı. Şimdi kendi yaptığı açıklamalar, özellikle kadınlarla ilgili son açıklamaları nedeniyle başı dertte olsa da Trump’ı, ona destek verenleri ve seçimleri kazanma olasılığını küçümsememek gerek. Amerikalı seçmenler geçmişte Ronald Reagan, George Bush gibi politikacıları Beyaz Saray’a gönderdi. “Donald Trump’ı göndermezler” diye bir şey yok. Brexit deneyimini unutmamak lazım. Trump’ın seçimleri kazanmaması için 8 Kasım’a kadar yoğun çalışma yapılması gerekir.

Normal koşullarda kitlelerin ekonomik krize tepkisini sol partiler, soldaki politikacılar örgütler. Ne var ki Avrupa’da ve ABD’de solun zayıflığı, yeni, yaratıcı fikirler ortaya koyamaması, aşırı sağ popülizmin boşluğu doldurmasına yol açıyor. Bu yeni bir şey değil. Avrupa’da 1929 Büyük Ekonomik Krizi’ni 1933’te seçim başarısına dönüştüren Adolf Hitler olmuştu. Maalesef günümüzde sol alternatif politikalar üretemiyor. Örneğin İngiltere İşçi Partisi’nin durumu ortada. Eski dönemlerin fikirleri ile başarılı olacağını zannediyor. Gelecek seçimlerde yine büyük hayal kırıklığı yaşayacaklar. ABD’de Demokrat Parti içindeki yarışta Bernie Sanders sol alternatif oluşturmaya çalıştı ve bayağı başarılı oldu. Hillary Clinton’u epey zorladı. Özellikle gençlerden destek aldı. Demek ki kitlelerin sorunlarına akılcı politikalar üretebilirse sol destek alabilir. Tabii şimdi ABD’de yarış Bayan Clinton ile Trump arasında. Hillary Clinton’un seçim kampanyasında söyledikleri heyecan uyandıran şeyler değil. Ortada yeni bir vizyon yok. Zaten olması da beklenmiyordu. Bayan Clinton sistemin, Wall Street’in adayı. Hedefi sistemi değiştirmekten çok devam ettirmek. Ne var ki Donald Trump’ın fikirleri karşısında Hillary Clinton “ehveni şer”. Dünyanın en güçlü, en zengin ülkesinin başına Donald Trump gibi birinin geçmesi büyük riskleri beraberinde getirir. “İktidara gelince söylemini yumuşatır, normal bir Başkan olur” düşüncesine kapılmamak lazım. “Brexit bize çok zarar vermez, hatta kazançlı çıkarız” diye düşünen İngiltere seçmeninin hatasını unutmayalım.

“ABD başkanlık seçimlerinden bize ne?” diyecek lüksümüz yok. Önümüzdeki dönemde Beyaz Saray’da kimin oturacağı tüm dünyayı yakından ilgilendirir. Orada verilecek kararlar hepimizin yaşamını etkileyecek. Tüm sıkıcılığına rağmen ABD seçim kampanyasını yakından izlemek görevimiz. Donald Trump haberlerinden bıkmış olsak da 8 Kasım seçimlerinin önemini iyi kavramamız şart. Brexit’e bir de Donald Trump zaferi eklenirse dünyanın halini düşünün.

Exit mobile version