Site icon Londra Gazete

Gerilimi düşürme zamanı

Türkiye’nin bir Rus savaş uçağını düşürmesi öncelikle Suriye krizinin dünya barışını tehdit eder bir kriz haline geldiğini bize hatırlattı. Suriye’de farklı iç ve dış aktörler arasında devam eden mücadele siyasi yollarla bir çözüme kavuşturulmazsa bölge ve dünya barışı açısından riskler ve tehlikeler devam edecek. Rus uçağının düşürülmesi ve bunun yarattığı ciddi kriz Suriye sorununa acil olarak diplomatik çözüm bulma, Viyana sürecinin başarıya ulaşması ihtiyacını kanıtlamıştır. Şimdi yapılacak en akıllı iş Rus savaş uçağı krizi konusunda gerilimi düşürmektir. Nitekim BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, ABD Başkanı Barack Obama ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg tansiyonun düşürülmesi çağrısı yaptılar. Doğru yaklaşım budur.

Rusya’nın Suriye’ye “inmesi” sonucu Rus savaş uçaklarının bir kaç kez Türk hava sahasını ihlali, oluşan tehlikelerin habercisiydi. İhlallerin devamı durumunda Türkiye’nin Rus savaş uçağı vurması tehlikesi bir korku olarak dile getiriliyordu. Şimdi bu korku gerçek haline geldi. Belli ki Rusya son zamanlarda hızla artan kendine güvenini nerede durdurması gerektiğini iyi hesaplayamadı. Türkiye’nin arka arkaya yaptığı uyarıları ciddiye almadı. Rus pilotlara Türk hava sahasına girmeme emri net bir şekilde verilseydi bu kriz yaşanmazdı. Rusya, “Türk hava sahasına girmedik” diyor. Tabii, “girdik” diyecek hali yok. Ancak günümüz teknolojik olanakları gerçeğin ortaya çıkmasını kolaylaştırıyor. Olayın olduğu bölgeyi başta ABD olmak üzere başka ülkeler yakından izliyor ve ne olduğunu biliyorlar. Başkan Obama ve NATO Genel Sekreteri herhalde ellerindeki verileri gördükten sonra Türkiye’nin pozisyonuna hak verdiler. Kimin doğru söylediği sonuçta ortaya çıkacak.

Keşke Rusya uyarıları dikkate alsaydı ve bu olay yaşanmasaydı. Ama yaşandı ve tehlikeli bir krizin içindeyiz. Rusya Cumhurbaşkanı Putin, iç kamuoyunu da hesaba katarak çok sert açıklamalar yaptı. Putin, Suriye’de kendi hedeflerine ulaşmak istiyor ve Türkiye’yi kendine hasım, engel olarak görüyor. G-20 zirvesinde üstü kapalı olarak söylediklerini şimdi açık olarak söyledi. Cengiz Çandar “Putin’in Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a benzeyen yanlarından biri ve belki de en önde geleni, “zayıf görünmeye ve zaaf göstermeye tahammülü olmaması” ve “güç gösterisi”yle gerek iç ve gerek dış politikada ağırlık sahibi olmaya bakmasıdır” diye yazdı. 2008’de ordusunu Gürcistan’a göndermesinden bu yana attığı her adımla güçlenen, en son Suriye hamlesi ile büyük prestij kazanan Putin, şimdi ne yapacak? Turizm ambargosu ve askeri ilişkileri kesmek ilk adım oldu. Başka adımlar da atabilir ama askeri bir misillemede bulunması zayıf olasılık. Sonuçta Türkiye NATO üyesi. Ayrıca misilleme sadece Türkiye’ye zarar vermeyecek, Rusya da zarar görecek.

Batı, Putin’in Gürcistan, Ukrayna ve Suriye’de yaptıklarına çok kızıyor ama etkili bir şey yapmıyordu. Türkiye’nin Putin’e “uyarı yapması” Batılıları içten içe memnun etmiştir. Peki, Türkiye’nin kendini bu konuma sokması kendisi açısından iyi mi? Türkiye basınında bir yanda ülke için felaket senaryoları çizenler, çok büyük hata yapıldığını söyleyenler, diğer yanda da övgü düzenler var. Bir de mümkün olduğunca nesnel değerlendirme yapmaya çalışanlar var. Türkiye’nin ihtiyacı iç politika hesaplarından ve duygusallıktan uzak, nesnel değerlendirmelerdir. Dış politika dikensiz gül bahçesi değildir. Bazen risk almayı gerektirir. Rusya risk alıyor. Türkiye de risk aldı. Önemli olan hesapları iyi yapmak ve krizi iyi yönetmektir. Türkiye’yi çevreleyen tüm coğrafyada (Kafkaslar, Karadeniz, Doğu Akdeniz, Ortadoğu) Rusya’nın çıkarlarıyla Türkiye’nin çıkarları uyuşmuyor. Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini geliştirmeye çalışması, işbirliğini güçlendirmesi doğrudur, önemlidir. Gereksiz yere Rusya ile ilişkileri bozmanın bir anlamı yok. Ancak çıkar çelişkileri zaman zaman iki ülkeyi karşı karşıya getirecek. Tarihte bunun örnekleri çok çünkü coğrafya aynı. Türkiye, bu gerçek ışığında İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı ittifakı içinde yer almış, NATO’ya katılmıştı. Rusya’nın “yakın çevresi” ve Ortadoğu’da büyük güç rolüne geri dönmesi Türkiye’ye Batı ittifakı içinde olmanın önemini hatırlatıyor. Taha Akyol’un yazdığı gibi “olaylar Türkiye’nin iki yüzyıllık Batı tercihinin doğru olduğunu da gösteriyor.”

Şimdi yapılması gereken şey gerginliğin kontrolsüz tırmanışına izin vermemek, soğukkanlı davranmak, gerginliği azaltmaktır. ABD bu konuda önemli rol oynayabilir. Suriye krizine siyasi bir çözüm bulma ve IŞİD’in yenilgiye uğratılmasına odaklanmak gerek. Ne yazık ki Suriye’de Rusya ve İran’ın öncelikleri ile Batı’nın öncelikleri arasında farklar devam ediyor. Bakalım Viyana süreci bunları uzlaştırabilecek mi?

Exit mobile version