Türkiye ve dünya, AK Parti iktidarının meclisten geçirmeye çalıştığı ve kolluk güçlerine olağanüstü yetkiler veren 132 maddelik İç Güvenlik Paketi’ni tartışıyor. İktidar paketi yasalaştırmakta kararlıdır. Bu satırlar yazıldığı sırada paketin 16 maddesi mecliste kabul edilmişti. Muhalefet partileri ve sivil toplum örgütleri tasarıya şiddetle karşı çıkıyor. Tasarının düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtladığı, polise aşırı yetkiler verdiği vurgulanıyor. Paket medyada da yoğun olarak tartışılıyor.
Türkiye demokrasisi zaten problemli ve iktidarın son yıllarda attığı adımlar nedeniyle epey yara almıştı. Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü gibi demokrasinin temel öğeleri kuşa çevrildi. Şimdi de kolluk güçlerinin yetkileri artırılarak temel hak ve özgürlükler daha da daraltılacak. Tartışmalı pakette neler olduğunu kısaca bakalım. Kaymakam/vali tarafından görevlendirilecek kolluk amirinin yazılı, acele hallerde ise sözlü emri ile polis kişinin üstünü ve aracını detaylı bir şekilde arama, gerekirse kişiye elbiselerini çıkarma emri verme yetkisine sahip olacak. Arama yapmak için savcılık ve mahkeme izni alma gerekliliği kaldırılıyor. Tasarı polise savcı talimatı veya hakim kararı olmadan, suç şüphesi, suçüstü hali ve gecikmesinde sakınca bulunan bir durum olmadan, kişileri durdurma yetkisi veriyor. Tanık ifadelerini kişilerin ikamet ettiği yerde alma yetkisi verilerek polis, savcı ve hakim yetkileri ile donatılıyor. Tasarı, kitle gösterilerinde polisin kimyasal gaz ve boya kullanmasını meşrulaştırıyor. Polise geniş silah kullanma yetkisi veriyor. Gözaltı süresi 24 saatten 48 saate çıkarılıyor. Sapan, ateşli silah sınıfına giriyor. Protesto gösterilerinde göstericilerin yüzünü kapaması terör suçu oluyor. Liste uzun.
İç Güvenlik Paketi’ne sadece ülke içinden değil uluslararası alandan da tepkiler geliyor. Financial Times gazetesi “Türkiye demokrasisi polis devleti olma yolunda” başlıklı çok sert bir başyazı yayınladı. Türkiye’nin otoriter bir devlet olma yolunda ilerlediği belirtilen yazıda bunun devam etmesi halinde “Türkiye artık bir demokraside olması gereken temel standartlara sahip olmayacak” denildi. Financial Times, paketin zamanlamasına da dikkat çekerek “Seçimler yaklaşırken geçmişte liderliğini sarsmış olan gösterileri yıldırmak için, kamu düzeni üzerinde bir kısıtlama olsun istiyor” görüşüne yer verdi. Gazete, otoriterleşmenin Türkiye’nin bölgesinde ve uluslararası alandaki yerine zarar verdiğini, ekonomisini olumsuz etkilediğini de vurguladı. Freedom House, Uluslararası Af Örgütü gibi saygın kuruluşlar da İç Güvenlik Paketi’ni eleştirdiler. Freedom House, polisin yetkilerini genişleten yeni paketin tehlikeli olduğunu, Birleşmiş Milletler’in “Kolluk Güçleri Görevlileri Tarafından Kuvvet ve Ateşli Silah Kullanılması Hakkında Temel İlkelerine” uymadığını belirtti. Uluslararası Af Örgütü, tasarının yasalaşması durumunda keyfi gözaltı, polisin ateşli silahları ölçüsüz kullanımı ve siyasi kovuşturmalarda artış olması ihtimaline değinerek uluslararası insan hakları hukuku ile uyumun önemine işaret etti.
Uluslararası tepkilerin AK Parti’yi caydırmayacağını biliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Türkiye’nin dünya nezdinde yalnızlığını umursamıyorum” demedi mi? İktidarının ilk dönemlerinde AK Parti uluslararası arenadan aldığı destekle övünürdü. Türkiye’ye demokrasi getireceği vaadleri gerçekten uluslararası destek buluyordu. Batı’nın büyük gazeteleri, kuruluşları övgüler düzüyordu. İktidarını sağlamlaştırmak için AK Parti bundan başarıyla yararlandı. Şimdi artık konumunu sağlam gördüğü için yalnızlığı umursamıyor. Artık hayalindeki projeyi hayata geçirme kararlılığında. Bu projenin AB standartlarında özgürlükçü, liberal demokrasi projesi olmadığı kesin. Ahmet İnsel’in tespitiyle “Muhafazakar-popülist kalkınmacı bir Başkan/Lider” yönetiminde “Sultanizm” projesidir. Bu noktada artık Türkiye’nin 2002’den beri, (başarılı bir algı yönetimi ile) tüm sorunlarının, demokrasisinin, insan haklarının, hukuk devletinin, ekonomisinin gelişememesinin tek nedeninin Kemalizm olduğu açıklamasının yetersizliğini, 1950’den beri ülkeyi yöneten muhafazakar düşünce geleneğinin vizyonunu da sorgulaması gerektiğini anlaması gerekir. Nitekim Ahmet İnsel Türk sağ geleneği içinde çoğunlukçu bir güçlü lider özleminin Tayyip Erdoğan’la ortaya çıkmadığını hatırlatıyor. Türkiye’nin muhafazakar/İslamcı düşünce akımının köklerine, fikir kaynaklarına baktığınızda Avrupa standartlarında, özgürlükçü, liberal demokrasi özlemi görmezsiniz. Demokrasinin sadece çoğunlukçu yönüne sahip çıkılmıştır. Geriye kalan yönleri önemsenmemiştir. Yani gerçek anlamda demokrat değillerdi ve hala değiller. Şimdi muhafazakar/İslamcı kesimde liberal/özgürlükçü demokrasiyi savunanlar var ama etkili değiller. Umarız güçlenirler.
Demokrasi ve özgürlükler mücadele ile elde edilir. Türkiye’nin bu konuda yürüyecek epey yolu var.