Site icon Londra Gazete

Türkiye’nin kadınla sınavı

Türkiye ayakta. Kitleler vahşice öldürülen Özgecan Aslan konusunda tepkisini ortaya koyuyor. Tepkiler çeşitli ama mesaj ortak. Türkiye’nin ciddi bir sorunu var. Bu sorunun adı kadına şiddettir, kadın cinayetleridir. Özgecan’ın katledilmesi bu şiddet zincirinin bir halkasıdır. Cinayetin korkunçluğu toplumsal tepkinin büyük olmasına neden oluyor. Ama kadın nasıl öldürülürse öldürülsün sonuç aynıdır. Böylesi cinayetlere kurban giden ve gidecek tüm kadınlar için bu soruna çözüm üretilmesi gerekir. Adalet Bakanlığı verilerine göre 2002-2009 yılları arasında kadın cinayetlerinde yüzde 1400 artış oldu. Polisin verilerine göre 2014’te 133 kadın öldürüldü. Bu rakamın daha yüksek (241) olduğu sanılıyor.

Türkiye’nin korkunç bir  olayla ayağa kalkması, gündemin değişmesi ile konunun unutulmasını sık sık yaşıyoruz. Soma’da 301 madencinin hayatını kaybetmesine gösterilen tepkiyi hatırlayalım. Şimdi Türkiye’nin madenleri daha mı güvenli? İş kazalarında ölen insanların sayısı azaldı mı? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın verilerine göre 2014’te bin 570 işçi hayatını kaybetti, 214 bin 101 işçi yaralandı. Korkunç rakamlar. Umarız şimdi Özgecan Aslan cinayetine gösterilen tepkinin sonucu buna benzemez. Gündem değişince unutulmaz. Çünkü kadın cinayetleri devam edecek. Bu sosyal yaraya çare bulunması gerekir. Kadına şiddet sorununa eğilirken siyasi, ideolojik kavgaları bir kenara bırakarak ortak hareket gereklidir. Sorun tüm Türkiye’nin sorunudur. Sınav Türkiye’nin sınavıdır.

Kadına şiddet ve kadın cinayetleri konusuna mazeret üretmeden, aynaya bakarak ve gerçekleri görerek eğilmek gerekir. Konu sadece cahillik veya sapıklığa indirgenemez. Sorun kişisel değil, toplumsaldır. Kadına toplumda verilen değer, daha doğrusu değersizlikle doğrudan bağlantılıdır. “Hamile kadın sokağa çıkmasın”, “Annen de olsa, diz kapağının üstü tahrik eder”, “Kadın kahkaha atmasın” türü görüşlerin ifade edildiği bir toplumdan söz ediyoruz. Özgecan cinayeti üzerine Nihat Doğan’ın attığı ve büyük tepki toplayan twitte belirtilen görüşler münferit görüşler değildir. Oldukça yaygındır. Mini eteğin erkekleri tahrik ettiği, kadının kapanması gerektiği, evde oturması gerektiği görüşü yaygın değil mi? Kadına nasıl giyinmesi, kamusal alanda fazla görünmemesi gerektiğini dayatmaya çalışan bir mentalite yok mu? Muhafazakarlık adı altında bu görüşlerin propagandası yapılmıyor mu? Kadınların erkeklere emanet olduğu görüşü de erkek egemen anlayışın dışa vurmasıdır.

Kadına şiddet konusunda yapılmış çeşitli bilimsel, sosyolojik çalışmalar var. Yeni çalışmalar da yapılabilir. Bunlar temel alınarak bir strateji oluşturulması ve uzun vadeli çalışma başlatılması gerekir. Sorunun çözümü zaman alacak. Kadına şiddet ve kadın cinayetleri konusunda mevzuatın gözden geçirilmesi, önlemlerin artırılması, yaptırımların sertleştirilmesi, şiddete maruz kalan, riskte olan kadınlara daha fazla koruma getirilmesi gerekir. Kadın cinayetlerinde katillerin çeşitli gerekçelerle indirim alarak az cezalarla kurtuldukları biliniyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre cinsel saldırı suçundan açılan davaların yarısında sanıklar beraat etmektedir. Bunun değişmesi şart. “İdam edelim, hadım edelim” türü yaklaşımlar saçmadır, kolaycılığa kaçmaktır. İdam cezası sorun çözümlemez. Bakanlık yapmış bir kişinin “hadım edelim” önerisinde bulunması ise çok düşündürücü. Türkiye’nin bu konuda (ve her konuda) çağdaş yasalara ve adalete ihtiyacı var. Suçluları cezalandırmak ve caydırıcı önlemler almak konunun önemli bir yönüdür. Konunun diğer yönlerine, kadının toplumdaki yerine, ona verilen değere, kadın-erkek eşitliğine önem verilmezse adli önlemler yetersiz kalır.

Kadın cinayetlerine sosyolojik olarak yaklaşmak daha doğru olur. Hızla kentleşmekte olan Türkiye’de bu kentleşmenin neden olduğu sosyal değişimler bir yandan kadını görece güçlendirirken, diğer yandan bunu kabullenmek istemeyen anlayış ve yapıların direniş ve cinayetleri ile karşılaşıyor. Yazıyı İhsan Çetin’in Sosyoloji Dergisi’nde yayımlanan “Gelenek ve modernite arasında Türkiye’de son dönem kadın cinayetleri” başlıklı makalesinden bir alıntı ile noktalayayım. “Türkiye’de kadının artan işgücüne katılım oranı, bununla birlikte kadının kamusal alanda daha görünür hale gelmesi, kadın sivil toplum örgütleri ile araştırma merkezlerindeki artış ve faaliyetleri gibi etkenler kadına yeni bir statü sağlamış, bu da ona gelenek dışında konumlandırılabilecek bir rol kazandırmıştır. Modernleşen kadının özne olma talebi, onu gelenekselliğin birçok kurumuyla birlikte yaşatıldığı sosyal yapıyla çatışmalı hale getirmektedir. Bu anlamda, kadın cinayetleri kapsayıcı bir özelliğe sahip kimlik ve ideolojileri sürdüren ve bunları yeniden inşa eden toplumlarda, gelenek ile modernliğin çatışması bağlamında anlaşılabilir.” (İhsan Çetin, Sosyoloji Dergisi/Journal of Sociology Yıl/Year 2014/ Sayı/Vol.: 30: 41-63)

 

Exit mobile version