Donald Trump ve diğer ülkelerde ona benzer liderlerin demokrasi açısından oluşturduğu tehlikeyi sık sık tekrarlarız. Peki, Trump 2020 başkanlık seçimlerini kaybederse Amerikan demokrasisi açısından sorun ortadan kalkacak mı? Yani sorun Donald Trump mı, yoksa demokraside yaşanmakta olan gerilemenin, zayıflamanın başka nedenleri var mı? Sosyal bilimciler bu konuları tartışıyorlar ve doğal olarak çeşitli görüşler ortaya koyuyorlar. Prof. Shawn Rosenberg, sorunun Trump değil halk olduğuna inanıyor. Rosenberg, ABD gibi yerleşik demokrasilerde Trump gibilerden bağımsız olarak demokrasinin gerilemeye devam edeceğini ve sonuçta başarısız olacağını savunuyor. Yani demokrasinin sonunun geldiğini söylüyor. Bu tüyler ürpertici bir tez ama üzerinde durmakta yarar var.
Nasıl oldu da kısa süre içinde Fukuyama’nın “Tarihin sonu” tezinden onun tam tersi “Demokrasinin sonu” tezine ulaştık? Bilindiği gibi Fukuyama Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Batı’nın Soğuk Savaşı tek kurşun atmadan kazanması sonrasında demokrasinin ve kapitalizmin rakiplerinin ortadan kalktığını, geriye sadece Batı sisteminin kaldığını, bu anlamda da tarihin sona erdiğini savunmuştu. Şimdi Prof. Rosenberg kazanan sistemin sonunun geldiğini söylüyor. Demokrasilerde yaşanmakta olan gerilemeyi, otoriter sistemlerin yükselişini, aşırı sağ, popülist hareketlerin yükselişini biliyoruz. Genellikle bunun geçici bir durum olduğunu, sonuçta demokrasinin üstün geleceğini, “eski güzel günlere” geri dönüleceğini düşünürüz. Rosenberg ise bunun geçici bir durum olmadığını, demokrasinin sona doğru ilerlediğini savunuyor. Fukuyama’nın tezi geniş ilgi uyandırmış, tartışmalara neden olmuştu. Eminim ki Rosenberg’in tezi de tartışılacak. Bu tür tezlere ihtiyatlı yaklaşmakta, ama gözardı etmemekte yarar var.
Politico’da yer alan “The Shocking Paper Predicting the End of Democracy” başlıklı yazıda aktarıldığı gibi Prof. Rosenberg “demokrasinin sonu” tezini Lizbon’da yapılan Politik Psikologlar Uluslararası Derneği’nin yıllık toplantısında yaptığı sunumda ortaya koydu. Demokrasinin altın dönemi 20. yüzyılın ikinci yarısıydı. 1945’te sadece 12 ülke demokrasiydi. 20. yüzyılın sonunda bu rakam 87’e ulaşmıştı. 21. yüzyılda ise bu süreç ters yöne girdi. Demokrasilerin sayısı azalmaya başladı. Freedom House’un dünyada demokrasinin durumunu inceleyen 2019 raporunun başlığı “Gerileyen demokrasi.” Arka arkaya 14 yıldır dünyada demokrasinin gerilemekte olduğu tespiti yapılıyor. Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile hızlanan demokratikleşme dalgası kayalara çarpıp gücünü yitirmeye başladı. “Özgür ülkelerin” oranı azalırken “özgür olmayan” ülkelerin sayısı arttı. Yerleşik demokrasilerde ve diğer ülkelerde aşırı sağ, popülist hareketler, politikacılar güç kazandı. Polonya, Macaristan, İtalya, Brezilya, Filipinler, ABD, İngiltere gibi ülkelerde popülistler iktidarda. Rosenberg’e göre Avrupa’da aşırı sağın oy oranı 1998’e yüzde 4 idi, 2018’de yüzde 13’e ulaştı. Almanya’da aşırı sağ güçlenmeye devam ediyor. Rosenberg, bu eğilimin devam edeceğini, dünyada Batı tipi demokrasilerin gerileyeceğini, onların yerini “karmaşık sorunlara basit cevaplar veren” aşırı sağ popülistlerin alacağını düşünüyor.
Rosenberg’e göre demokrasi “zor bir zannat”. Demokrasi içinde yaşayanlardan çok şey bekler. Kendinden farklı düşünenlere, kendine benzemeyenlere saygı duymasını, hoşgörülü olmasını ister. Büyük miktarda bilgiyi özümseyerek iyi olanı kötü olandan, doğru olanı yalan olandan ayırt edebilmesini ister. Mantık ister, düşünme ister. Rosenberg insan evriminin kendini buna hazırlamadığını düşünüyor. İnsanlar önyargılıdır. Veriler kendi hedeflerimize uymuyorsa onları gözardı ederiz. Kendi önyargılarımızı destekleyen bilgilere sarılırız. Yanlış yaptığımızı kabul etmek istemeyiz. Rosenberg’e göre insanlar modern demokrasiye göre evrilmedi. Demokrasiyi sorgulama Planton’dan beri devam etse de ABD’de, Avrupa’da ve diğer bazı ülkelerde demokrasi uzun süre başarılı oldu. Şimdi durum neden değişti? Rosenberg, elitlerin insanları antidemokratik dürtülerden koruyan kurumların kontrolünü kaybetmekte olduğunu savunuyor. İnsanlar yalnız başına siyasi karar verme durumunda kalınca aşırı sağ, popülist politikacıların sunduğu basit cevaplara yöneliyorlar. “Fake news” (yalan haber) döneminde yaşıyoruz. Sosyal medya esas bilgi kaynağı haline geldi ve bu medyada bol miktarda yalan, abartma, komplo teorileri var. 2016 seçimlerinde Papa’nın Trump’ı desteklediği yalan haberini Facebook’ta 10 milyon kişi okumuştu.
Rosenberg’in karamsarlığına katılmayabiliriz ama aşırı sağ, popülist hareketlerin, otoriter rejim ve liderlerin yükselişte olduğu ortada. Sorunun Trump’la sınırlı olmadığı da ortada. Demokrasi var olan sistemler içinde en iyisi ve uğrunda mücadele vermemiz gerekiyor.