Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International) tarafından hazırlanan “2013 Yolsuzluk Raporu” açıklandı. 107 ülkede, 114 bin kişi ile yapılan mülakatlar sonucu hazırlanan rapora göre insanlar son iki yılda küresel düzeyde yolsuzluğun arttığına inanıyorlar. 36 ülkede polis, 20 ülkede yargı, 51 ülkede ise siyasi partiler en çok yolsuzluğun olduğu kurumlar olarak algılanıyorlar. Ankete katılanların yüzde 27’si, son 12 ay içinde kamu görevlilerine rüşvet verdiklerini söylediler. Kendilerinden rüşvet talep edilenlerin üçte ikisi ise bu talebi reddettiklerini söylediler. Bu olumlu bir gelişme.
Yolsuzluk konusu siyasi ve sosyal yaşamın en önemli konularından biridir. Dünyanın tüm ülkelerinde yolsuzluk var. Yolsuzluğu sıfırlamak imkânsızdır. Uluslararası Şeffaflık Örgütü sıfır ile 100 arasında bir endeks uygular. 100 yolsuzluğun hiç olmadığı, sıfır ise yüzde yüz olduğu ülkedir. 2012’de Danimarka 90 puanla yolsuzluğun en az olduğu ülkeydi. Yani hedef yolsuzluğun oranını düşürmektir. Bazı ülkelerde yolsuzluk oranı düşük, bazı ülkelerde ise çok yüksektir. Yolsuzluğun en düşük olduğu ülkeler dünyanın gelişmiş ve liberal demokrasiye sahip ülkeleridir. İskandinav ülkeleri, Kanada, Batı Avrupa ülkeleri, Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya gibi ülkeler. Yolsuzluğun en yaygın olduğu ülkeler ise gelişmekte olan ülkelerdir. İşin ilginç yanı bu ülkelerin çoğu demokrasidir. Demokrasi ve seçimler yolsuzluğu ortadan kaldırmaz. 2013 Yolsuzluk Raporu’na göre dünyada yolsuzluğun en yoğun olduğu 10 ülkenin 8’i Afrika’dadır. Rapora göre “Arap Baharı” sonrasında Arap ülkelerinde yolsuzluk azalmadı, arttı. Yolsuzluğun yaygın olduğu ülkelerin ne ekonomisi, ne de demokrasisi sağlıklı olabilir. Yaygın yolsuzluk ekonomiye büyük zarar verir. İktidarın meşruiyetini yaralar. İnsanların ülkedeki sisteme olan inancını zedeler. Kısacası yolsuzluk toplumu içten kemiren bir hastalıktır. Kanser gibidir. Sosyal faturası yüksektir. Yolsuzluğa karşı ciddi mücadele verilmezse topluma zararı büyük olur.
Yolsuzluk kişisel çıkar amacıyla görevin kötüye kullanılmasıdır. Vaat veya tehdit içerebilir. Hem vaat, hem tehdit de mümkündür. Genellikle devlette olur ama özel sektörde de olabilir. Yolsuzluğun derecesi çok farklı olabilir. Çok küçük çaplı yolsuzluktan milyonlara kadar uzanabilir. Sistemli olarak yapılan yolsuzluk olabileceği gibi zaman zaman yapılan yolsuzluk olabilir. Yolsuzluk üst düzeydeki yetkililer tarafından yapılabileceği gibi alt düzeydekiler tarafından da yapılabilir. Yolsuzluğu sadece insan karakteri ile açıklamak yetersizdir. İbni Haldun, yöneticilerin lüks içinde yaşama isteğinin yolsuzluğa yol açtığını yazmıştı. Bu doğrudur ama yeterli değil. Yolsuzluğu kültürle açıklamaya çalışanlar da var. Bu yaklaşıma göre belirli kültürler yolsuzluğa daha yatkındır. (Burada genellikle Doğu kültürleri kastedilir.) Bu yaklaşımın bilimsel değeri yoktur. Yolsuzluk yapan, rüşvet alan elbette insanlardır. Bu insanlar, içinde büyüdükleri toplumun ürünüdürler. Ancak, konunun kurumsal yönünü de düşünmek gerek. Yolsuzluk kurumlar içinde meydana gelir. Dolayısıyla konuyu hem kişiler, hem de kurumsal zayıflıklar, toplumsal yapı çerçevesinde ele almak daha doğru olur.
Bir görevli rüşvet isteyebilir veya istemeyebilir. Önerilen rüşveti reddedebilir veya kabul edebilir. Burada hep bir getiri-götürü hesabı yapılır. Ne kazanırım, ne kaybederim? Kişinin karakteri, içinde bulunduğu kurumun yapısı, kurumda rüşvetin yaygın olup olmaması, yakalanması durumunda alacağı cezanın caydırıcılığı, ilgili yasalar önemli faktörlerdir. Yolsuzlukla mücadelede yolsuzluk yapmanın faturasını artırmak etkili olabilir. Elbette konu sadece cezalarla çözümlenemez. Kapsamlı ve çok yönlü politikalar gerekir. Kolay bir iş değil. Devlet görevlilerinin maaşlarının tatmin edici düzeyde olması, yolsuzlukla mücadelenin ödüllendirilmesi de önemlidir. Böylesi bir mücadelenin meyveleri uzun vadede alınabilir.
İktidarın hem halk, hem de bağımsız kurumlar tarafından denetlenmesi yolsuzlukla mücadelede çok önemlidir. Siyaset biliminde dikey denetleme olarak isimlendirilen halkın, sivil toplum örgütlerinin, medyanın iktidarı ve kamu kurumlarını çeşitli şekillerde denetlemeleri, demokrasinin olmazsa olmazları arasındadır. Halkın devlete ve siyasete bakış açısı da yolsuzlukla mücadelede önemlidir. Halk, ağırlıklı olarak kısa vadeli kişisel çıkarlar için devletten ve politikacılardan bir şeyler koparma anlayışı içindeyse, yolsuzluk yaygınlaşır. Halkın yolsuzlukla mücadelede kararlı olması, yolsuzluğa göz yummayı reddetmesi, rüşvet ödemeyi reddetmesi gerekir. Yatay denetim, yani ombudsman, Sayıştay, yolsuzlukla mücadele komisyonu, yargı ve benzeri denetleme kurumlarının gerçekten iktidardan bağımsız olarak görevlerini yapabilmeleri, iktidarları ve devleti denetleyebilmeleri de son derece önemlidir.
Konu çok geniş. Burada sadece bir giriş yaptım. Kıbrıs’ta 28 Temmuz seçimleri yaklaşırken bizim de içtenlikle ve kapsamlı olarak yolsuzlukla mücadele konusunu tartışmamız gerekir. Sivil toplum örgütlerinin dikey denetimi artırmaları için, yatay denetimin güçlendirilmesi için ne yapacağız? Temiz siyaset, iyi yönetim istiyorsak bu konuları ciddi olarak masaya yatırmalıyız.