Site icon Londra Gazete

İsrail ve vatandaşları

Ulus devlet fikrinin ideali homojen bir nüfusa sahip olmaktır. Herkesin aynı dili konuşması, aynı kültürü paylaşması, aynı dinden olması, farklılıklar olmaması ideal olandır. Halbuki imparatorluklar farklı kimlikleri bir çatı altında toplayan yapılardı. Ulus devlet fikri Avrupa’dan tüm dünyaya yayıldı ve o gün bu gündür toplumlarda var olan farklılıklarla ulus devletin homojenlik arayışı arasında sürtüşme, sorunlar, bazen de çatışma yaşanmış ve yaşanıyor. Ulus devletler imparatorlukların bir kısmının mirasçıları oldukları için içlerinde farklı kimlikleri barındırırlar. Homojen toplumlar çok çok azdır. Avrupa ve dünya yakın tarihinde homojenlik sağlama adına farklı olanı mümkünse yok etme, kovma veya kendine benzetmeye çalışma (asimilasyon) politikaları uygulanmıştır. Bu nedenle çok kan, gözyaşı akmıştır. Bir de ırkçı Güney Afrika’da olduğu gibi farklılıklar arasına yasal set çekme, farklı olana eşit haklar tanımama modeli var. İnsan toplumları farklılıkları ile zengindirler. Farklılıkların bir arada yaşamasını demokratik bir zemine oturtamayan ulus devletler hep sorunlarla boğuşmak, nüfusunun bir kısmı ile kavgalı olmak durumunda kalmıştır. Kimlik farklılıkları nedeniyle dünyanın bir çok ülkesinde yaşanmakta olan sorunların kökünde farklılıkları bir arada tutmaya doğru bir formül bulunamaması yatmaktadır. 21. yüzyılın en önemli sorunlarından biri farklılıkların bir arada, eşit haklarla, demokratik bir temelde, ayrımcılık olmadan yaşamalarını sağlayabilmektir. Bu kolay değil.

İsrail devleti 1948 yılında ulus devlet olarak kuruldu. İdeal olan bu devlet sınırları içerisinde sadece Yahudilerin yaşamasıydı. Bu amaçla savaş esnasında yüzyıllar boyu bu topraklarda yaşamış olan Filistinliler yığınsal göçe zorlanmıştı. Milyonlarca Filistinli hala çok zor koşullarda çeşitli ülkelerde göçmen hayatı yaşıyor. Filistinlilerin büyük oranda kovulmuş olmasına rağmen homojenlik idealine ulaşılamadı çünkü bir miktar Filistinli geride kaldı. (İsrail devleti bu insanları Filistinli olarak değil İsrailli Arap olarak kabul eder.) Asimilasyon politikası uygulamak mümkün değildi çünkü Museviliğe göre insan doğuştan Yahudi olur. 1966 yılına kadar devam eden sıkıyönetim koşullarında Filistinlilere karşı ayrımcılık ağırlıktaydı. Çeşitli gerekçelerle topraklarının bir kısmına el kondu. 1966’dan sonra durum iyileşmeye başladı. Bir çok ayrımcı uygulamaya son verildi. Filistinliler siyasal yaşama daha aktif katılmaya başladılar. Tabii ayrımcılık hiç bir zaman tam olarak ortadan kalkmadı. Baskı ve ayrımcılığa hedef olan azınlıklar genellikle eşitlikten yana olan sol partilere destek verirler. İsrail’de yaşayan Filistinliler de uzun yıllar İsrail Komünist Partisi’ne oy verdiler. Ancak siyasal İslamın yükselişi ile İslamcı gruplar da ortaya çıktı. İsrail vatandaşı Filistinlilerin dilleri ortak olmakla (Arapça) birlikte din açısından farklılıklara sahiptirler. Çoğu Müslümandır ama oldukça büyük bir Hristiyan kesim de vardır. Hristiyanlar kendi aralarında farklı mezheplere aittirler. Bir de Arapça konuşan ama farklılıklar sergileyen Bedeviler, Dürziler var.

İsrail’in dil politikaları şimdiye dek oldukça iyiydi. İbranice ve Arapça devletin resmi dilleriydi. Araplar liseye kadar Arap okullarında eğitim görürler. İbranice de öğrenirler. Üniversite eğitimi İbranice’dir. Yollarda, sokaklarda tabelalar İbranice ve Arapça’dır. 1990’da Yüksek Mahkeme kararı ile Arapça’nın kullanımı arttı. Yasalar Arap nüfusa Arapça bilgi alma hakkını tanır. Bakanlıklar önemli belgeleri Arapça, Rusça ve İngilizce’ye çevirir.

Çok çocuk sahibi olmaları nedeniyle zamanla İsrail vatandaşı Filistinlilerin (veya Arapların) sayısı arttı. Günümüzde İsrail nüfusunun aşağı yukarı beşte birini (1.8 milyon) oluşturuyorlar. Yani kovarak homojenliğe ulaşma hedefi havada kaldı. Arapların artan sayısı İsrail’de özellikle sağ, milliyetçi, dinci kesimler için sorun oldu. Genellikle sayısı artan azınlıklar çoğunlukta korku yaratır ve belirli çevreler bu korkuyu kaşır. İsrail’de “Arapları kovalım” diyenler de var. Yani ikinci kez kovma ve bu şekilde homojenlik sağlama düşüncesi. Tabii bu kolay değil. Bu durumda Güney Afrika modelini hatırlatan parlamentodan devletin “Yahudi devleti” olduğu yasası geçirme fikri ön plana çıktı. Devlet tüm vatandaşlarının devleti değil sadece Yahudilerin devleti ise Arapların eşit haklara sahip olmaları mümkün değil. Elbette devletin sadece çoğunluk grubunun devleti olduğu fikri İsrail’de icat edilmedi. Bir çok ülkede var.

Ortadoğu ve dünyadaki koşullardan da yararlanarak geçtiğimiz günlerde İsrail parlamentosu devletin Yahudi devleti olduğu yönünde bir yasayı kabul etti ve Arapça’yı resmi dil olmaktan çıkardı. İşte “homojen ulus devlet” arayışlarının çıkmaz sokakları.

 

Exit mobile version