Site icon Londra Gazete

Kutsal mekanlarda anlaşmazlık

Birden fazla din aynı fiziki mekanı kutsal sayarsa ne olur? Genellikle anlaşmazlık yaşanır ve iş şiddete kadar varabilir. Farklı gruplar arasındaki toprak anlaşmazlıklarının çözümlenmesi zaten zordur. Sözkonusu olan toprak/fiziki alan dini açıdan kutsalsa iş daha da zorlaşır. Kutsal mekanların bölüşülmesi, paylaşılması daha zordur. Dünyanın çeşitli yerlerinde birden fazla dinin kutsal saydığı mekanlar vardır. Bu tür yerlerin neden olduğu anlaşmazlıklar başlı başına bir inceleme konusudur. Kısa süre önce Kudüs’te El Aksa Camii nedeniyle yaşanan gerginlikler bize konunun hassasiyetini hatırlatıyor. İki İsrail polisinin öldürülmesi ve bunun üzerine İsrail’in bölgede güvenlik önlemlerini artırması ile gerginlik had safhaya ulaşmış, 3 Filistinli ve üç İsrailli hayatını kaybetmişti. Sonuçta İsrail metal detektörleri kaldırmayı kabul etti ve ortam yumuşadı. Ancak hem Müslümanlar, hem de Museviler için kutsal olan Harem-üş Şerif/Tapınak Tepesi nedeniyle yaşanan olaylar ne ilkti, ne de son olacak.

Kutsal mekanlardaki anlaşmazlıklarda her zaman aklıselim üstün gelmeyebilir. Bunun en iyi örneklerinden biri 1992’de Hindistan’ın Ayodhya bölgesinde Hindu militanların Babri Camii’ni yıkmalarıydı. Hindu mitolojisine göre bölge Rama’nın doğum yeridir. 16. yüzyılda Babür İmparatorluğu generali Mir Baki bölgeye Babri Camii’ni inşa ettirmişti. Bazı Hindulara göre caminin inşa edildiği yer tam da Rama’nın doğum yeri. Böylece aynı fiziki alan iki din için kutsal nitelikte. 1980’li yıllarda Hindular arasında aynı yere bir tapınak inşa edilmesi için kampanya yürütüldü. 6 Aralık 1992’de büyük bir kalabalık cami etrafında toplandı. Şiddet olayları yaşandı ve cami tahrip edildi. Bu olay üzerine Hindularla Müslümanlar arasında çıkan çatışmalarda iki bin civarında insan hayatını kaybetti, çok büyük maddi hasar meydana geldi.

Ortak kutsal mekandaki rakip dinin ibadet yerini yıkıp kendi ibadet yerini inşa etme fikri Kudüs’te Harem-üş Şerif /Tapınak Tepesi bölgesi için de gündeme gelmişti. Foreign Policy sitesinde yer alan “Jerusalem’s Forever Crisis” başlıklı yazısında Yardena Schwardz, 1967’de İsrail ordusu Doğu Kudüs’ü ele geçirip El Aksa Camii’ne İsrail bayrağı diktiği zaman ordunun en üst din görevlisinin caminin havaya uçurulmasını önerdiğini, bunun üzerine dönemin Savunma Bakanı Moşe Dayan’ın “Ortadoğu’yu ateşe vermek mi istiyorsunuz?” sözleriyle buna karşı çıktığını yazar. Bunun sonucunda 1948’den 1967’ye kadar bölgeyi yönetmiş olan Ürdün’le bir anlaşmaya varılmış ve Müslümanların “statüko” dediği ve korumak istediği rejim oluşmuştu. Buna göre kutsal bölgenin içi Ürdün vakfı tarafından yönetiliyor, çevredeki güvenlikten İsrail sorumlu. Zaman zaman yaşanan gerginliklere rağmen günümüze kadar bu hassas denge korundu. Tabii bölgede yeni bir tapınak inşa edilmesini isteyen İsrailliler var. “İbadet saatlerini bölüşelim” diyenler var. Filistinliler İsraillilerin amacının yavaş yavaş bölgeye el koymak olduğundan şüpheleniyorlar. Şimdilik durum sakinleşti ama anlaşmazlık ortadan kalkmıyor.

Müslümanlarla Musevilerin ortak kutsal mekanlarından biri de El Halil kentindeki İbrahim Camii’dir. 25 Şubat 1994’te Yahudilerin ve Müslümanların dini bayramlarının (Purim ve Ramazan) çakıştığı bir günde Baruch Goldstein adlı fanatiğin açtığı ateş sonuncu çok sayıda Filistinli ölmüş, 125 kişi de yaralanmıştı. Bunun üzerine çıkan olaylarda 26 Filistinli ve 9 İsralli hayatını kaybetmişti. Şimdi İbrahim Camii’nde ibadet saatleri bölüştürülmüş durumda. Belirdi saatler Müslümanlara, belirli saatler Musevilere ayrılmış. Filistinliler bu uygulamadan memnun değil.

Ortak kutsal mekanlardan kaynaklanan anlaşmazlıkların sayısı daha fazladır. Bu konuyu inceleyen kitaplar arasında Ron Hassner’in yazdığı “War on Sacred Grounds” (Kutsal Mekanlarda Savaş) adlı kitap okunması gerek bir kitaptır. Hassner, kutsal mekanların diğer toprak anlaşmazlıklarına göre ilgili taraflar arasında bölüştürülmesinin daha zor olduğuna inanıyor. Elbette bu konuda yazan herkes Hassner kadar kötümser değil. Uzlaşının mümkün olduğunu düşünenler de var. Hassner’in ikinci önemli tespiti bu tür anlaşmazlıkların çözümlenmesi çabalarında din insanlarının önemli rol oynayabileceği tespitidir. Bu tür anlaşmazlıklar genellikle politikacılar ve farklı gruplar tarafından kendi siyasal amaçları için kullanılırlar. Bazen körüklenirler. Ayrıca din ve kimlik konuları iç içe geçtiği zaman iş daha da zorlaşır. Örneğin Kubbet-üs Sahra ve El Aksa Camii Filistinliler için sadece dini yerler değil, ulusal bir semboldür. Ayrıca bu tür krizler uluslararası arenaya yansıyabiliyor. Kudüs’teki son krizi dünyadaki tüm Müslümanlar kaygıyla izledi, bazı Müslüman ülkeler tepki ortaya koydu.

Son El Aksa Camii krizi kutsal mekanlarla ilgili anlaşmazlıkların önemini ve zorluklarını hatırlamamıza neden oldu.

 

Exit mobile version