Bugün Türkiye’de yerel seçimler yapılıyor. Normal koşullarda yerel seçimler siyasi yaşam açısından en önemli seçimler değildir. Ne var ki, Türkiye’de normal koşullar yok. Olağanüstü koşullar var. Seçimler ülkede kutuplaşmanın, hoşgörüsüzlüğün, karşılıklı suçlamaların, yasakların, siyasi kavgaların doruğa ulaştığı koşullarda gerçekleşiyor. Ülkenin en üst yetkililerinin savaş konusunu ele aldığı toplantının dinlendiği ve servis edildiği koşullar bunlar. Daha ne diyelim? Genel tabloya baktığımızda durumun iç açıcı olmadığını görürüz. Seçmenler işte bu olağanüstü koşullarda sandık başına gidip yerel yöneticilerini seçecekler. Sonuç yerel seçimleri aşan önemde olacak. Siyasetin geleceğinin belirlenmesini etkileyecek. The Economist dergisi, seçimleri “Türkiye’nin geleceği için mücadele” olarak niteledi. Türkiye bugün önemli bir seçim sınavından geçiyor. Bu sınavı başarı ile vermesini diliyoruz. Ülkeyi normalleştirmek, gerginliği azaltmak öncelikle iktidarın görevidir. Bu unutulmamalı.
Türkiye, yargının hükümet denetimi altına sokulduğu, polis ve yargının hallaç pamuğu gibi atıldığı, basının görülmemiş baskılara uğradığı, bizzat Başbakan’ın basını “disiplin altına almaya” çalıştığı, Twitter ve YouTube’un yasaklandığı, ülkenin adının yasaklarla anıldığı, neredeyse her gün yasadışı dinlemelerin sızdırıldığı, siyasi tansiyonun doruk noktasına ulaştığı bir dönemden geçiyor. İktidar, seçimlerde iyi sonuç alarak bu kavgada üste çıkmayı hedefliyor. Peki ama AK Parti yüksek oranda oy alsa bile tartışmalı konular ve iddialar ortadan kalkar mı? Türkiye, girdiği otoriterleşme ve yasaklar yolundan geri döner mi? Yoksa, Başbakan “halk beni destekliyor” deyip şimdiki yoluna devam eder mi? Seçimler siyasal hesaplaşmada önemli bir kilometre taşı ama hesaplaşmanın sonu olmayacak. Geçen yazımda da belirttiğim gibi seçim sonuçları ne olursa olsun gerginlik ve kavgalar bir süre daha devam edecek. Bu durum ülke yararına değil.
Bugünkü seçimlerde gözler doğal olarak İstanbul ve Ankara üzerinde olacak. İstanbul, en büyük şehir. Ekonomi açısından en önemli şehir. Paranın kaynağı olan şehir. Nitekim Lehigh Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Henri J. Berkey “Suudi Arabistan için petrol neyse AK Parti için İstanbul odur” diye yazarak İstanbul’un iktidar partisine sağladığı mali kaynaklara parmak basmıştı. Ankara başkent. Ankara’yı hangi partinin kazanacağı da çok önemli. Ülke genelinde partilerin alacağı oy oranı kadar bu iki büyük şehirde alınacak sonuçlar yakından izlenecek ve değerlendirilecek.
Seçimlerin bir tür referanduma dönüşmesini Başbakan Erdoğan istedi. Sonuçta bu strateji tuttu ve gerçekten seçimler bir referanduma dönüştü. Başbakan’ın siyasi geleceği ile ilgili bir referandum. Tüm yolsuzluk iddialarına rağmen muhafazakar, dindar kitlelerin Başbakan Erdoğan’ı ve partisini desteklemeye devam ettiği biliniyor. İstedikleri partiye oy vermek seçmenlerin hakkı. Sandıktan çıkacak sonuç halkın iradesini yansıtacak. Bu çok önemli. Ancak, demokrasilerde seçimleri kazanmak iktidarın her istediğini yapabileceği anlamına gelmez. Seçimleri kazandıktan sonra iktidarın her yaptığının mübah sayıldığı ülkeler demokrasi değil, otoriter ülkelerdir. Belli ki, Türkiye bir süre daha seçim gerginlikleri yaşayacak. Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinin tamamlanması ile normalleşme sürecine girilmesi gerekiyor. Gerginlikler ve kutuplaşma stratejisi ile siyaset yapmak seçim kazandırsa bile ülkeye zarar verir. Maalesef Türkiye uzun zamandan beri hep kavga ve kutuplaşma temelli siyaset yaşıyor.
Türkiye’nin önünde çok ciddi iç ve dış zorluklar var. İçte yeni anayasa, demokratikleşme, reformlar, Kürt sorunu, ekonomik sorunlar, dışta komşu bölgelerden kaynaklanan istikrarsızlık ve tehlikeler var. Ortadoğu’nun büyük istikrarsızlık yaşadığı, Kırım ve Ukrayna nedeniyle Batı ile Rusya arasında gerginliğin doruk noktasına ulaştığı bir dönemde, bu iki bölge arasında stratejik bir konuma sahip Türkiye’nin istikrarlı olması, hem kendi güvenliği, hem de bölge barış ve istikrarı açısından çok önemlidir. Dış politika içte başlar. Öncelikle içteki sorunlara çözüm üretilmesi gerekir. Otoriter, yasakçı eğilimlerle sorunlar azalmaz artar.
Bugünkü kritik seçimlerin ülkeye hayırlı olmasını diler, tüm bu sancıların sonunda Türkiye’nin AB standartlarında bir demokrasiye kavuşmasını, “muasır medeniyetler seviyesine” yükselmesini umut ederiz.