Kuzey Kıbrıs’ta Pazar günü yapılan erken genel seçimlerin galibi, Başbakan Hüseyin Özgürgün liderliğindeki Ulusal Birlik Partisi UBP) oldu.
Yaklaşık yüzde 36’lık oy alan UBP’yi, yüzde 21’e gerileyen ana muhalefetteki Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) izledi. Yeni kurulan Halkın Partisi (HP), ilk girdiği seçimlerde yüzde 17’lik oy oranıyla üçüncü büyük siyasi güç haline geldi. Kuzey Kıbrıs’ta koalisyon kurma sürecinin zorlu geçmesi bekleniyor. Hatta başarısızlığa uğraması ve yeniden seçimlere gidilmesi de ihtimal dahilinde.
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)” uluslararası alanda sadece Türkiye tarafından tanınsa da Rum yönetiminin temsil ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik alanı içinde de sayılmıyor. Kuzey Kıbrıs’taki seçimlerin sonucu bu nedenle Ada’nın iki kesiminin birleşmesi için yıllardır sürdürülen müzakerelerin geleceği açısından önem taşıyor.
YENİ OLASILIKLAR
Ada’da 2004 yılı Nisan ayında oylanan, dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın adını taşıyan çözüm planına Kuzey Kıbrıslılar büyük çoğunlukla “evet” demiş, plana “hayır” diyen Rumların hemen ardından AB’ye üye kabul edilmeleri Kuzey’de büyük hayal kırıklığı yaratmıştı. Aradan geçen sürede çözüme yönelik sayısız müzakere sonuç vermedi, son olarak geçen yaz yapılan müzakereler de Ada’da Türk askerinin varlığı, garantörlük gibi konulardaki anlaşmazlıklara takılarak sonuçsuz kaldı.
Kıbrıslı Türk lider Mustafa Akıncı oyunu kullanırken.
Kuzey Kıbrıs’ta çözüm konusundaki umutsuzluk seçim kampanyalarına da yansıdı, birleşme konusu neredeyse hiç gündeme gelmedi. Rumlarla birleşme yerine Türkiye ile yakınlaşmayı savunan partilerin seçimlerde oylarını artırması, Kıbrıs denkleminde yeni olasılıkları gündeme getiriyor.
KUZEY KIBRIS DÜNYAYA AÇILMAK İSTİYOR
Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Soyalp Tamçelik, Kuzey Kıbrıslılarda karşı tarafın çözüm istemediği algısının güçlendiğine, “birleşme yerine kendi ödevlerimizi yerine getirip iç yapılanmamıza odaklanalım” anlayışının geliştiğine dikkat çekiyor. “Türkiye’ye bağlanma” seçeneğinin marjinal bir grup dışında kimse tarafından dile getirilmediğini belirten Tamçelik, “KKTC, Kuzey Kıbrıslıların ihtiyaçlarını büyük oranda karşılayabilirse, işte o zaman Ada’nın birleşmesi konusunda yapılacak müzakerelerin önü psikolojik olarak, sosyolojik olarak da tıkanacaktır” diyor.
Tamçelik, Ada’da federasyon ve konfederasyon seçeneklerinin başarı şansının bulunmadığı, bundan sonraki aşamanın “uluslararası tanıma olmasa da tanınmışlık seviyesinin artırılması” olduğu görüşünde.
Birleşme taraftarlarının son görüşme turu öncesinde Lefkoşa’daki gösterileri.
MÜZAKERE İÇERİĞİ DEĞİŞECEK
Kuzey Kıbrıs eski cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu döneminde cumhurbaşkanlığı danışma kurulu üyeliği yapan Prof. Dr. Ata Atun da Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasındaki ilişkilerin daha da gelişeceği bir döneme girildiğini, son dönemde Türkiye’den yapılan açıklamalar da dikkate alındığında bundan sonra federasyon bazlı müzakerelere gidilmeyeceğinin, farklı bir müzakere içeriğiyle devam edileceğinin anlaşıldığını belirtiyor.
Tayvan örneğini veren Atun, Kuzey Kıbrıs’ın diğer ülkelerle ilişkilerinin geliştirilmesi yoluna gidileceği görüşünde. “KKTC’nin başlıca ihracat maddesi üniversiteler. İkincisi sağlık, üçüncüsü de ticari mallar. Ben burada yumuşamalar olabileceğini düşünüyorum” diyen Atun, AB’nin resmen olmasa da yeni bir model için “göz kırptığını, vücut diliyle onay verdiğini” düşünüyor.
AB BAYPAS ÇÖZÜMLER BULABİLİR
2009 yılında AB Komisyonu’nun, Kuzey Kıbrıs’taki limanların uluslararası trafiğe açık olduğuna dair aldığı karara işaret eden Atun, bunun hava ulaşımına da uyarlanabileceğine, diğer alanlarda da baypas çözümler bulunabileceğine dikkat çekiyor. Atun, “Siyasi ilişkilerin geliştirileceği ve federasyon bazında değil, artık KKTC’yi daha tanınır, daha uluslararası bilinirliği olan bir ülke haline getirecek çalışmaların başlayacağını düşünüyorum” diyor.
Tamçelik de yakın bir tarihte olmasa da orta vadede farklı formatta yeni adımların ortaya çıkacağı görüşünde. Her iki tarafta da yeni hükümetlerin işbaşı yapmasının ardından uluslararası aktörlerin yeniden devreye gireceğini ve bir reformasyon çalışmasına gidileceğini öngören Tamçelik, uluslararası düzlemdeki yeni girişimlerden de Rum kesiminin tavrı nedeniyle bir sonuç çıkmaması ve uluslararası konjonktürün uygun koşullar sunması durumunda “kuzeydeki devlet oluşumunun varlığının tescili ve kabulünün” gündeme gelebileceğini belirtiyor. Bunun ancak müzakerelerde kırılma noktasından sonra yapılabileceğine dikkat çeken Tamçelik, “bu süreçte Türkiye ve KKTC’nin masadan kaçan taraf konumuna düşmemesi gerektiği” uyarısında bulunuyor.
BATI KKTC’Yİ TANIR MI?
Peki KKTC’nin uluslararası tanınırlığının artırılması girişimleri ne ölçüde sonuç verir? AB’nin kendi yapısı ve politikaları açısından KKTC’yi tanımasının mümkün olmayacağını belirten Tamçelik, İspanya, İtalya gibi ayrılıkçı hareketlerin ağırlık kazandığı örnekler varken AB’nin kendi üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nde bölünmeye resmi onay veremeyeceğinin altını çiziyor. Tamçelik, Kuzey Kıbrıs’ın tanınırlığının artırılmasına yönelik girişimlerin hedef kitlesinin Batı’dan ziyade Afrika, Asya, Doğu Asya ve Ortadoğu ülkeleri olabileceğini belirtiyor.
Tamçelik, “Kıbrıs’ta şu an iki seçenek arasındayız. Ya ulus kimliklerden tanımlanan bir siyasal yapılanmaya gideceğiz ya da ayrılığı bir şekilde sürdüreceğiz. Ayrılığın bu şekilde sürdürülmesi her iki tarafın da artık çıkarına değil, sürdürülebilir de değil. Bunu anlayacaklar ama bunu anlayabilmeleri için Türk tarafının daha baskıcı, daha aktif olması gerekecek” diyor.
TÜRKİYE’DEN ELEKTRİK VE SU DİPLOMASİSİ
Türkiye de son yıllardaki önemli altyapı çalışmalarıyla Kuzey Kıbrıs’ta atağa geçmiş durumda. “KKTC Su Temin Projesi” ile Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’a yılda 30 milyon metreküpe yakın su iletilirken, deniz altından kabloyla elektrik projesinin de 2018 yılında hayata geçirilmesi hedefleniyor.
Kıbrıs uzmanı Atun bu tür projelerin bir yanda Güney’den kopma, ancak diğer yanda belki de yeni işbirliği imkanları anlamına gelebileceğini belirtiyor ve ekliyor:
“Şu anda Rumlar her ne kadar ‘Türkiye’nin elektriğini, suyunu kullanmak istemiyoruz’ dese de su tabii çok önemli bir konu. Bu nedenle eninde sonunda Rum tarafının Türkiye’den gönderilen sudan pay isteyeceği, ya da parayla satın almak isteyeceği kesin. Tabii bu da ayrılığı daha da yakınlaştıracak bir çözüm olacak.” (HABERKIBRIS)