İngiltere’nin yeni başbakanı Boris Johnson, Perşembe günü Avam Kamarası’nda gerçekleştirdiği ilk konuşmasında 500 bin yasa dışı göçmene af getirilmesini desteklediğini açıkladı.
Johnson, uzun yıllardır İngiltere’de yaşayan ve hiçbir suça karışmamış yarım milyon kadar insanın affedilmesi gerektiğini söyleyerek bu meselenin ekonomik avantajlarına ve dezavatajlarına bakılarak çözülmesi gerektiğini söyledi.
Johnson, bu konudaki ilk vaadini Londra’nın belediye başkanıyken yapmıştı.
Avam Kamarası’nda İşçi Partisi Milletvekili Rupa Huq, Johnson’a bu konudaki vaadini hatırlatarak sözünü tutup tutmayacağını sordu.
Johnson, bu sözünün arkasında olduğunu, dışişleri bakanıyken de kabinenin başında olan Theresa May’e bu konuda baskı yaptığını, ancak May’in bu konuya sıcak bakmadığını dile getirdi.
Johnson, aynı zamanda Theresa May gibi İngiltere’ye kabul edilecek yıllık göçmen sayısının sınırlanmasına sıcak bakmadığını tekrarlayarak, ‘vasıfsız göçmen sayısının azaltılması ancak bilim insanları gibi vasıflı göçmenlere kapılarının daha çok açılması gerektiğini’ söyledi.
Johnson, Brexit gerçekleştikten sonra da göçmenlik konusunda Avustralya’daki puan sistemine geçilmesi gerektiğini düşünüyor.
Bu sistemde göçmenler, süresiz oturum izni almak için yaş, yetenek, İngilizce seviyesi, iş tecrübesi gibi nitelikleri üzerinden puanlandırılıyor.
Pazartesi günü Muhafazakar Parti lideri seçildikten sonra başbakanı olan Boris Johnson, Avam Kamarası’ndaki konuşmasında ayrıca İngiltere’yi “dünyadaki en müthiş yer” haline getirmek için çalışacaklarını söyledi.
İngiltere’nin yeni lideri Johnson, “31 Ekim’de Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılmaya kararlıyız, her senaryoya hazır olmalıyız” diyerek AB ile Brexit müzakerelerini iyi niyetle, bir dost olarak tekrar başlatmak istediklerini söyledi.
Boris Johnson, Brexit’e dair sorunların ortak pazarda kalarak çözüleceği tezine katılmadığını belirtti.
Johnson, “AB’nin Brexit Anlaşması’nı tekrar müzakere edeceğine inanıyorum. Eğer müzakere etmezlerse anlaşma olmadan ayrılacağız. Buna daha hazır olan taraf biziz. Ama biz de tam olarak hazır değiliz, bunun için kalan sürede var gücümüzle çalışacağız” dedi.
Johnson konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kuzey İrlanda sınırında bir backstop anlaşmasını kabul etmek İngiltere’nin ekonomik bağımsızlığından vazgeçmektir. Süreyle sınırlandırılmış bir backstop da kabul etmiyoruz. Bir anlaşma imzalanmasının tek yolu backstop içermemesidir.
“1 Aralık’ta göreve başlayacak Avrupa Komisyonu’nda İngiliz bir komisyon üyesi olmayacak, bu konuda kararlıyız.
“Backstop” esasında bir acil durum mekanizması. Brexit sonrası AB ile İngiltere arasındaki serbest ticaret anlaşması müzakereleri nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Birleşik Krallık’ın parçası Kuzey İrlanda ile AB üyesi İrlanda Cumhuriyeti arasında fiziki sınır olmamasının garanti altına alınmasını amaçlıyor.
Ancak İngiltere ile AB arasında varılan anlaşma, taraflardan herhangi birinin bu sürece tek taraflı olarak son verememesini öngörüyor. İngiltere’de anlaşmaya karşı çıkanlar da bunun, Birleşik Krallık’ın tamamında gümrüklerin kontrol edilememesi anlamına geleceğini vurguluyor.
İrlanda adasındaki çatışmalara son veren 1998 tarihli Hayırlı Cuma Anlaşması, İrlanda Cumhuriyeti ve Kuzey İrlanda’nın ortak bir ekonomik pazarda yer almasını; sınırın iki tarafında serbest yaşamı, dolaşımı ve çalışmayı sağladı. Zira Birleşik Krallık ve İrlanda Cumhuriyeti AB üyesiydi. Ancak Brexit ile beraber bu durum noktalanacağından; hem İngiltere hükümetini hem AB’yi hem İrlanda Cumhuriyeti’ni hem de Kuzey İrlanda’daki tüm tarafları tatmin edecek bir formülün bulunması gerekiyor. Brexit sürecinin bugün itibarıyla çeşitli senaryolara açık olmasının en önemli nedeni de bu.
Johnson’ın konuşmasına ana muhalefetteki İşçi Partisi’nin lideri Jeremy Corbyn yanıt verdi.
Corbyn, “Kimse bu ülkeyi hafife alamaz. Ama bu ülke yeni başbakanın kendisini olduğundan daha yetenekli gördüğünü düşünüyor” dedi.
“Başbakanın göreve geldiği ülke 9 yıldır kemer sıkma politikalarıyla yönetiliyor. Eğitim ve sağlığa ayrılan kaynaklar azaldı. Kemer sıkma politikaları hiçbir zaman ekonomik bir zorunluluk değildi, siyasi bir seçimdi” diye konuşan Corbyn, Johnson’a şu soruyu yöneltti:
“Bir başbakanın Brüksel’e gidip AB’yi backstop’tan vazgeçmeye ikna etmeyi çalışması kulağa çok tanıdık geliyor. Peki kendinden önceki başbakanın (Theresa May) yapamadığını nasıl yapmayı düşünüyor?
Corbyn, İngiltere’nin AB’den anlaşma olmadan ayrılmasının, ülkede çelik ve otomotiv sektörlerinin sonu anlamına geleceğini, gıda fiyatlarının ve işsizliğin artacağını söyledi.
İşçi Partisi lideri, yeni başbakana, Brexit sonrası ABD ile serbest ticaret anlaşması imzalanması halinde, İngiltere’de Ulusal Sağlık Sistemi’nin bu kapsamda özelleştirilip özelleştirilmeyeceğini de sordu.
Johnson’ın yanıtı, “Ulusal Sağlık Sistemi’ni kaldırmayacağız. Bu sistem ülkenin en büyük özelliklerinden biri. Sağlık sistemi Muhafazakar Parti dönemlerinde her zaman daha fazla fayda gördü” oldu.
İskoç Ulusal Partisi’nin Avam Kamarası Grup Başkanı Ian Blackford ise konuşmasında, “Boris Johnson bu makama halk tarafından seçilerek değil partisinin üyeleri tarafından seçilerek geldi” dedi.
Ian Blackford, sözlerini şöyle sürdürdü:
“12 yıl önce (dönemin İşçi Partisi lideri ve İngiltere Başbakanı) Gordon Brown kendisi gibi göreve geldiğinde bu sistem için ‘yozlaşmış’ demişti. Şimdi kendisi de aynı şekilde göreve geldiğini kabul edecek mi?
“Halk kendisine oy vermedi, halk İngiltere’nin anlaşma olmadan AB’den ayrılmasına oy vermedi. Çok sayıda ekonomik kurum ve kuruluş anlaşma olmadan ayrılığın vereceği büyük maddi zarara karşı uyarıda bulunuyor. Başbakan’ın bu uyarılara karşı nasıl bir analizi var?
“Başbakanın hiçbir planı yok. Ama fantezisinin sonuçları çok yıkıcı olacak. Bu yüzden Başbakan’ın ülkenin anlaşma olmadan AB’den ayrılmayı hayata geçirmesine izin vermeyeceğiz.
“Genel seçime giderek halkın kararını görmeye hazır mısınız?”
Johnson ise bu soruya halkın 2015, 2016 ve 2017’de sandığa gittiğini artık beklentisinin oy verdiği parlamento tarafından Brexit’in sonuca ulaştırılması olduğu yanıtını verdi.