Yetmişlerindeki kadının elindeki pankart, kalın harflerle ‘’İklim değil, insanlar değişsin’’ diye bağırıyor. Londra’daki Parlamento Bahçesi’ne henüz girmiş, yüzü gülüyor kadının; üzerindeki kot tulumda bir Beatles iğnesi göze çarpıyor. Kendinden en az 50 yaş küçük, protestoya katılan insanları selamlayan gence dönüp ‘’Öğrenci grupları nerede olacak’’ diye soruyor; ‘’Kendi yaş grubumun yanına gitmek istiyorum.’’
Yetmişlerindeki kadının elindeki pankart, kalın harflerle ‘’İklim değil, insanlar değişsin’’ diye bağırıyor. Londra’daki Parlamento Bahçesi’ne henüz girmiş, yüzü gülüyor kadının; üzerindeki kot tulumda bir Beatles iğnesi göze çarpıyor. Kendinden en az 50 yaş küçük, protestoya katılan insanları selamlayan gence dönüp ‘’Öğrenci grupları nerede olacak’’ diye soruyor; ‘’Kendi yaş grubumun yanına gitmek istiyorum.’’
Parlamento Bahçesi yavaş yavaş doluyor. Büyük çoğunluğu genç olan kitle, Meclis’in ‘’küresel ısınmayla mücadele etmek adına olağanüstü hâl’’ ilan etmesini talep ediyor. Meclis, sokağın karşı tarafı. Hoparlörlerden yayılan müzikte insanlar dans ediyor, kimileri sigaralarını tüttürerek muhabbete dalıyor.
Aslında spontane planlanmış, örgütlenmesi iki günde yapılmış, hiç de popüler olmayan bir protesto bu. Çünkü İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn, yalnızca iki gün önce Meclis’e ‘’Küresel Isınma için Olağanüstü Hâl’’ tasarısını sunacaklarını ilan etti. Ülke genelinde en az milletvekili çıkaran Yeşiller Partisi haricinde büyük parti örgütleri de yok protestonun arka planında; yalnızca sivil toplum kuruluşları ve birkaç aktivistin çağrısı var. Üstelik ‘küresel ısınma’ gibi Britanyalıların – aslında hemen hiç kimsenin – pek de heyecan duymadığı bir mevzu bahis. O yüzden Parlamento Bahçesi’nin dolmasına ‘büyük bir zafer’ diye bakıyor, STK gönüllüleri. Alandayken konuştuklarımdan biri, ‘’İyi iş çıkardık bu kadar kısa sürede’’ diyor.
Son zamanlarda ülkenin dört bir yanında aktif çalışan, Parlamento Bahçesi’nin dolmasında da önemli rol oynayan ‘Momentum’ ve ‘Extinction Rebellion’ örgütlerinin liderlerinin ardından sahneye Yeşiller’in eski lideri Caroline Lucas çıkıyor. Protestocular heyecanlarını en çok Lucas’ın adını duyunca gösteriyorlar; sloganlar birbirini izliyor. Yeşillerin tek vekili olarak görevini yapmaya devam eden Lucas, Meclis binasını göstererek ‘’Sesiniz içerden duyuluyor, merak etmeyin’’ diye başlıyor söze. ‘’Bugün sonuç ne olursa olsun, mücadelemiz henüz yeni başlıyor ve bu mücadele, geleceğimize karşı sorumluluğumuzdur.’’
Lucas haklı. Meclis, her ne kadar küresel ısınmayla mücadele etmek için onun konuşmasından yalnızca birkaç dakika sonra ‘olağanüstü hâl’ ilan etmeye karar verse de bu, bir eylem planı değil; yalnızca vekillerin ‘sorunun farkındayız, kabul ediyoruz’ demesi. Bu yüzden de Lucas, sözlerine ‘’Kelimeler ucuz; eyleme ihtiyacımız var’’ diyerek son veriyor.
Lucas, bu düşüncesinde yalnız değil. Küresel ısınmaya dair konuşan hemen bütün bilim insanları, insanlığın ‘acilen’ eyleme geçmesi gerektiğini söylüyor. David Wallace-Wells, geçtiğimiz haftalarda yayımlanan ve uluslararası çoksatanlar arasına yerleşen kitabı ‘Yaşanılamaz Dünya’da (The Uninhabitable Earth) önümüzdeki yıl içinde önemli adımlar atılmadığı takdirde yeryüzünden de umudu kesmemiz gerektiğini söylüyor. T24 yazarı Metin Münir, şöyle özetliyor kitabı: ‘’Havaya salgılanan karbondioksit önümüzdeki on iki yıl içinde yüzde elli oranında azaltılamazsa iklim değişikliği, medeniyetin sonunu getirebilecek, geri çevrilemez bir süreç içine girilecek. İstikamet değiştirmek ve temizliğe başlamak için önümüzde bir yıl var.’’
Britanyalı yazar Jonathan Franzen da ‘’Dünyanın sonunun sonundayız’’ diye betimliyor, insanlığın geldiği noktayı. Ancak ‘umut yok’ demiyor Wallace-Wells, ‘’Harekete geçmeliyiz’’ diyor ve ‘insanlığın, bu süratle giderse, temiz enerjiye ancak 400 yıl sonra geçiş yapabileceğini’ ifade ediyor. ‘Harekete geçmek’ adına ‘olağanüstü hâl’in önemli bir sembolik anlamı var.
Lucas’ın ardından bir ‘sürpriz’ duyuruluyor: Meclis’teki oylamadan sonra, Corbyn konuşma yapacak. Doğrusu, alandaki insanları kenetliyor bu ‘sürpriz’. Çünkü konuştuğum protestocuların hemen tamamı, ‘siyasetten ümidi kesmiş’ olduklarını ifade ediyor. Biri ‘’Maaşlarını ödeyen şirketlerle dünyayı mahvedenler aynı; geçmezler tabii eyleme’’ diyor, lobicileri kastederek.
İşçi Partisi liderini ve Parlamento’daki oylamanın sonucunu bekleyen kitleye hitap etmek üzere sahneye The Guardian yazarı, sosyalist aktivist Owen Jones çıkıyor. Jones, son yıllarda Britanya’nın hem en çok tepki çeken hem de en çok etki gücüne sahip kalemlerinden birine dönüştü. Geçtiğimiz günlerde gazetedeki köşesinden yaptığı ‘’Enerji şirketlerini kamulaştırın; başka türlü küresel ısınmayla mücadele edemeyiz’’ çağrısı, epeyi ses getirmişti. Jones, yazısında ABD’de petrol firmalarından fon alan lobi şirketlerinin yalnızca geçtiğimiz yıl içinde siyasileri etkilemek için 100 milyon dolardan fazla para harcadığını söylüyor; bu paranın devletin enerji şirketlerine yaptığı 4.9 trilyon dolarlık yardım ile geri döndüğünü iddia ediyordu: ‘’Bu yardımların ortadan kalkmasıyla bile karbon emisyonunun yüzde 21 azabileceği, hava kirliliğinden kaynaklanan ölümlerin yarı yarıya düşebileceği hesaplanıyor.’’ ABD’li çevreci Bill McKibben ile yaptığı görüşmeyi de aktaran Jones, yüzde yüz ya da yüzde yüze yakın bir oranla temiz enerjiye geçiş için gerekli teknolojik gelişmeye sahip olunduğunu, fakat kimsenin eyleme geçmediğini ifade ediyordu.
Parlamento binası önünde yaptığı alevli konuşmada argümanını büyüttü sosyalist aktivist. ‘Kârı insanların ihtiyacının üzerine koyan, elitlerin hali vakti için çalışan bir sistem’ olarak tanımladığı kapitalizm ile doğrudan ve beynelmilel savaşılmadığı sürece ilerlenemeyeceğini öne sürdü ve ‘’Kadınlar, siyahlar, azınlıklar haklarını talep ederek, sokağa çıkarak, eyleme geçerek kazandılar’’ deyip, örgütlenme çağrısında bulundu. ‘’Tarihin doğru tarafında yer alacağız…’’
Hükümet danışmanları da bugün yaptıkları açıklamada Britanya’nın 2050’ye kadar ‘karbon emisyonu için yüzde sıfır’ hedefi koyması gerektiğini, yani tamamen temiz enerjiye geçişin gerekli olduğunu söylediler.
Günün ‘sürpriz’i, ‘gelecek Başbakan Jeremy Corbyn’ diye duyurularak çıkıyor sahneye. Zafer konuşması edasında değil, mücadeleye henüz başlamış bir lider motivasyonuyla konuşuyor İşçi Partisi Genel Başkanı. ‘’Küresel ısınmadan en çok acı çekenler, en fakir coğrafyaların, en fakir ülkelerinin, en fakir halkları’’ diyor. ‘’Bu yüzden onunla mücadele etmek zorundayız.’’
Son 49 yılda, dünyadaki hayvan ve bitkilerin yüzde 49’unun neslinin tükendiğini aktarıyor Corbyn; gelecekte de ‘hiç görmediğimiz balıkların, biz onları göremeden ölüp gideceklerini; bazı böceklerin yaşadıklarının farkında bile olamayacağımızı’ söyleyip ‘müjde’yi birkez daha
veriyor: ‘’Bütün bunların önüne geçmek için, tarihte bir ilki gerçekleştirerek Britanya’nın küresel ısınmaya karşı olağanüstü hâl ilan etmesini sağladık.’’
Fakat muhalefet lideri, tıpkı diğer konuşmacılar gibi temkinli, Meclis’in aldığı kararın yalnızca bir başlangıç olduğunun farkında. ‘Olağanüstü durum’un kabul edildiğinin ancak bunun yalnızca bir başlangıç olduğunun altını çiziyor; ‘’Bundan sonra çevreci bir endüstri devrimi yapmalıyız’’ diye ekleyip, hükümetin gelecek altı ay içinde bir eylem planı sunacağını söylüyor. ‘’Bütün dünyanın beraber hareket etmesi lazım. Dünyanın köşe bucağında bu uğurda mücadele eden insanlar, bizim desteğimizi hak ediyor.’’
Corbyn’e göre ‘çevrecilik’, yalnızca Meclis’ten geçen kararlarla ya da politikacıların ağzından çıkanlarla ilgili değil, bir ‘yaşam perspektifi’ ve meselesi, yalnızca ‘çevre’ olmamalı: ‘’Gelecek yeni endüstri devrimi, tepedeki birkaç kişinin değil, herkesin kazanacağı sonuçlar doğurmalıdır. (…) Ben insanların çevrenin sonunu izlediği bir dünyada yaşamak istemiyorum. Küresel ısınmayı satın alarak aşamazsınız; çözüme, değişime katkı sunmalısınız.’’
Küresel ısınma, ne yazık ki Türkiye’de hemen hiç masaya yatırılmıyor, siyasetçilerin konusu olmuyor. Oysa bütün ülkelerin iklim değişikliği meselesine dair davranışlarını inceleyen ve bu davranışın sonuçlarına dair tahmin yürüten Climate Action Tracker sitesi, Türkiye’nin iklim değişikliğine karşı aldığı önlemlerin ‘kritik derecede yetersiz’ olduğunu söylüyor.
Bu, Türkiye’yi sitenin sahip olduğu en kötü kategorinin içine sokuyor. Sitenin kararının arkasında yatan sebepler, konuya dair yeterli politikaların üretilmemesi, kömür madenlerine ve nükleer enerjiye yatırımın artarak devam etmesi.
Climate Action Tracker, bütün ülkelerin Türkiye gibi davranmasının sonucunun küresel ısınmanın 4C’ye varması olacağını söylüyor. Bu senaryo, iklim felaketlerine denk düşüyor.
Ayrıca Türkiye, dünyanın en büyük 20 ekonomisi içinde, küresel ısınma seviyesini 1.5C’de tutulması için yapılan Paris Antlaşması’nı imzalamayan iki ülkeden biri. Diğeri ise Rusya.