Ben Shenton, hayatının ilk 15 yılını, yakında dünyanın sonunun geleceğini düşünen bir kıyamet günü tarikatında geçirdi. Dünyanın sonu gelmedi ama bir gün polis geldi ve Shenton’ı yeni ve hiç tanımadığı bir dünyaya, gerçek dünyaya attı.
Avustralya’daki Eildon Gölü’nün kıyılarında, sık bitki örtüsü ve dikenli tellerin ardında 7 çocuk birbirinin aynı kıyafetler ve oksijenli suyla sarartılmış saçlarıyla, sabah yogalarını yaparken, merdivenlerde gürültüler duydular.
Birden üniformalı polisler odayı basıp, çocukları bir araya topladılar. Daha sonra onları 20 bin metrekareye yayılan yerleşimden çıkartılıp, 15 yaşındaki Shenton’ın tamamen anlamasının yıllar süreceği yeni bir gerçekliğe götürüldüler.
1987 yılının Ağustos ayındaki o ana dek, Shenton’ın dünyasını karizmatik yoga oğretmeni Anne Hamilton-Byrne şekillendirmişti. Byrne, 1960’lı yılların sonlarında takipçilerini Aile adlı tarikatına katılmaya ikna etmişti.
Tarikat üyeleri Anne Hamilton-Byrne’ın, İsa Peygamber’in reenkernasyonu olduğuna ve kıyamet günü geldiğinde, geride kalanları yeniden eğitme sorumluluğunun kendilerine verildiğine inanıyordu.
Ben Shenton ve diğer çocuklara Anne Hamilton-Byrne’ın anneleri olduğu söylendi. Çocuklara dışarıdan gelenlerden uzak durmalarını ve örneğin gölün kıyısında yaklaşan birileri olursa, “Görülmemiş, Duyulmamış, Bilinmeyen” yöntemini uygulamalarını öğretmişti.
Shenton, “Bu, dışarıdan gelen, tarikat üyesi olmayan herhangi birine hiçbir şey anlatmamak anlamına geliyordu. Onlarla bir etkileşim olursa, herhangi bir şeyi açık etmediğimden emin olmak için neler söylediğimi yeniden düşünürdüm” diyor.
“Teyzeler” diye bilinen Anne Hamilton-Byrne’ın yakın çevresi, Ben Shenton ve diğer çocukların bakımına yardımcı oluyordu. Yatakhane tipi odalarında sabaha karşı 5’te uyanıyor ve hiç değişmeyen bir rutini takip ediyorlardı. Yoga, meditasyon, dersler, yoga, meditasyon, ev ödevi, yatış. Polisin 1987’deki baskınında geriye çok az çocuk kalmıştı ancak bir zamanlar 28 çocuk vardı.
Yetersiz, vejeteryan gıdayla besleniyorlar ve sık sık cezalandırılıyorlardı. “Teyzeler”, çocukların kafasını suya sokuyor, ellerini yanan mumların üzerinde tutuyorlardı. Anne ise seyahatte değilse, bazen çocukları topuklu ayakkabılarıyla dövüyordu.
Shenton, “İzlemek bile, ciddi duygusal yaralar bırakmaya yeterliydi. Bir korku atmosferiydi” diyor.
Anne Hamilton-Byrne’ın tarikatı üzerinde kontrol sağlama yöntemlerinden biri de uyuşturuculardı. Çoçuklara sürekli Mogadon ve Valium gibi yatıştırıcı haplar alıyordu. Yetişkinler ve gençler ise düzenli bir şekilde yapılan “arınma” törenlerinde LSD kullanmak zorundaydı. Anne bu yöntemlerle, tarikat üyelerinin kendisine olan bağlılığını güçlendirebileceğini düşünüyordu.
Shenton, yetiştirilme yönteminden hoşlanmasa da, tek bildiği buydu. “Bir çocuğa bir gerçeklik yarattığınızda, kıyaslayacak başka bir şeyi yoktur. Rakip bir şey yoktu” diyor.
Ama bu durum, polisin gelişiyle bir anda değişti.
Shenton, Eildon Gölü’nden uzaktaki ilk gecesinde yatakta uzanırken, o gün söylediği her şeyi tekrar düşündü ve başını belaya sokacak herhangi bir bilgi vermediğinden emin oldu. Sonra birden, artık bir önemi olmadığını fark etti. Anne Hamilton-Byrne’a geri dönmeyecekti.
Ben Shenton, “O an hayatımda ilk kez özgür olduğumu fark ettim” diyor.
Shenton annesinin Anne Hamilton-Byrne değil, pek sevmediği bir “teyze” olan Joy olduğunu öğrendi. Çocuklar da erkek ve kız kardeşleri değildi. Bazıları diğer tarikat üyelerinin çocukları, bazıları da Anne Hamilton-Byrne’ın evlat edindiği yetimlerdi. Kendisine söylendiği gibi 14 değil, 15 yaşındaydı. Ve tabii ki Anne Hamilton-Byrne da İsa Peygamber’in reenkarnasyonu da değildi:
“Olanları anlamaya çalışıyordum. Bu girdiğim dünyada kurallar neydi? Nasıl yaşayacak, ne yapacaktım?”
Shanton, okula alışmakta zorlandı. Okulun popüler çocuklarından üçü kanatları altına almaya çalıştığında, onları kendinden uzaklaştırdı. Aslında bu şaşırtıcı değildi. Birbiriyle arkadaş olma işaretleri veren Aile’deki çocuklar hemen birbirlerinden ayrılıyordu, yani arkadaşlık daha önce yaşadığı bir deneyim değildi. Yaşasa bile, okul arkadaşlarıyla ilişki kurması zor olurdu:
“Biriyle arkadaşlık kurduğunuzda, sıklıkla ortak bir şeyleriniz, ortak ilgi alanlarınız, fikirleriniz olur. Bende bunlardan hiçbiri yoktu.”
Shenton, depresyona girdi ve intiharı düşündü. 1988’de, Avustralya’nın orta kesimlerine yapılan okul gezisi sırasında bir gece artık kırılma noktasına geldi.
Öğretmeni yanına geldiğinde gözyaşlarına boğulmuştu. Öğretmen, diğer çocukların birbirlerini çok küçük yaşlardan beri tanıdığını hatırlattı ve ona “Zaman alacak, Onlarla ilişki kurmayı öğrenmelisin. Onlar buna açık ama burada iş sana düşüyor” dedi.
Ben Shenton, ögretmeninin bu öğüdünü hiç unutmadı. Diğer insanların nasıl davrandıklarını, hareketlerinin neler getirdiğini inceledi ve sonuçlar çıkartmaya başladı.
Aynı zamanda kaldığı yetimhaneden çıkıp, bir koruyucu ailenin yanına yerleşti ve kiliseye gitmeye başladı. Yeni dünyada, kendisini giderek daha çok evinde hissetti.
Nihayet evlendi ve şimdi biri 18, diğeri de 20 yaşındaki iki çocuk babası. IBM’de işe girdi ve 22 yıl bu şirkette çalıştı.
Ben Shenton bu süreçte anneannesiyle yakınlaştı ve sık sık evine uğradı. Annesi Joy ülke dışında yaşıyor ancak ülkeye her gelişinde annesini de ziyaret ediyor. 2006’ta tesadüfen Shenton’ın anneannesinin evinde tekrar karşılaştılar.
Ben Shenton’ın 20 yıl önce asıl annesinin Joy olduğunu öğrenmesinden bu yana hiç konuşmamışlardı. Joy o zaman oğluna onu hiç görmek istemediğini söylemişti. Ben Shenton, annesinin “Kapıma gelmeye zahmet bile etme. Yüzüne çarparım” dediğini hatırlıyor.
Ancak aradan geçen sürede Joy yumuşamış, Ben Shenton da dini inanışlarıyla affetmeyi öğrenmişti:
“Anne Hamilton-Byrne’a benimle bağlantı kurmayacağına dair söz vermişti. Ama bu benim için kaygılanmadığı ya da benimle ilişki kurup, sevgisini göstermek istemediği anlamına gelmiyordu.”
Joy, Anne Hamilton-Byrne ile yakınlığını sürdürdü ama daha sonra oğluyla temasını da kesmedi.
2012’de oğlunu ziyaret eden Joy, şaşırtıcı bir soru sordu: Birlikte gidip Anne Hamilton-Byrne’ı ziyaret ederler miydi? O bir bakım evinde yaşıyor ve bunama tedavisi görüyordu. Hiç hapse girmedi. Aslında aldığı tek ceza, çocuklardandan üçü için sahte belge düzenlediği için verilen 5 bin dolarlık para cezasıydı. Başka bir suçlama yöneltmek için yeterli kanıt yoktu.
Shenton, biraz da meraktan annesinin istediğini yerine getirdi. Ancak Anne Hamilton-Byrne, Joy’u sıcak bir şekilde karşılarken, Shenton’ı tanıyamadı. Odasındaki bir fotoğraf albümünü karıştırırken, çocukluğuna dair fotoğraflarla dolu olduğunu fark etti.
Anne Hamilton-Byrne’i son görüşüydü. Bu yılın Haziran ayında 97 yaşında öldü Anne.
Ben Shenton, “mezarının üzerinde dans edecek kadar sevinmediğini” söylese de Anne Hamilton-Byrne’ın ölümünün kendisini rahatlattığını söylüyor. Onun kendi fantezilerine bağlı kaldığını ve hiçbir pişmanlığı olmadığını düşünüyor.
Ben, Aile’deki bütün çocukların çeşitli derecelerde hasar aldığını söylüyor. Düzenli bir işi, eşi ve iki çocuğu olduğu için kendisini şanslı hissediyor.
Bugünse dikkatini geleceğe çevirmiş durumda.
İnsanları tarikatlar, totaliter organizasyonlar ve özgür irade konusunda eğitmek için bir internet sitesi kurdu. Aynı zamanda çocukluğunda aldığı dersleri anlatan ve insanları tarikat öğretilerine karşı uyaran “Life Behind the Wire – Tel Örgünün Ardındaki Yaşam” adlı bir kitap yazıyor.